HEMEN ARA: +905309118133

Turan & Karakoç Avukatlık Ofisi

En güncel içerikler ve haberler

KHK ile İhraç Halinde Göreve Geri Dönme

15 Temmuz darbe girişimi neticesinde OHAL ilan edilerek kanun hükmünde kararnameler yayınlanmıştır. Yayınlanan KHK’lar ile birçok memur, görevinden ihraç edilmiştir. Söz konusu KHK’ların normal KHKlardan farklı olmasının sebebi bu KHK’ların OHAL KHK’sı olmasıdır. Anayasa’nın 120 ve 121. maddesinde dayanılarak çıkarılan KHK’ler ile kamu görevinden ihraçlar yaşanmış ve bu ihraçlar iki yöntemle gerçekleştirilmiştir. Bunlar;

  • KHK EK’li listeyle ihraç,
  • KHK’lara dayanarak ve fakat kurum kararı ile ihraç.

KHK’lara dayanarak ve fakat kurum kararı ile ihraç halinde idari yargı yolu açıktır. Bu noktada, İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 3 – 12 üzere ifade edilen usul kuralları gereği, görevden alma kararını veren kurum veya bakanlığa karşı dava açılabilir. Bu dava, kamu görevlisinin son görev yerindeki İdare Mahkemesinde açılmalıdır. Yani bu gruptaki kişilerin yargı yoluna müracaat hakkı bulunur. Söz konusu kişiler, iç hukukta düzenlenen olağan kanun yollarını tüketmek suretiyle Anayasa Mahkemesi’ne ve akabinde ise Avrupa İnsan Hakları Mahkeme’sine başvurabilir. Bu kişilerin, kendilerini ihraç eden kurumun ya da yargının kararıyla birlikte bir yeni kanuna ya da KHK’ya gereksinim duymaksızın görevlerine dönebilmesi mümkündür. Mahkeme kararı ile haksız ihraç edildiğini ispat edenler, geçmiş tüm özlük hakları ve geleceğe dair haklarını kazanarak mesleğine tekrar dönebilir.

Hukuki anlamda tartışma ve kargaşa bulunan durum ise KHK EK’li liste ile ihraç edilenlerin durumudur. Bu noktada tartışmanın temel sebebi, KHK ile gerçekleştirilen işlemin hukuki niteliğine dairdir. Bu hususa ilişkin geçmişte bir emsal bulunmaması nedeniyle nasıl ilerleneceği belirsiz bir şekilde seyretmektedir. Şüphesiz, zamanla netlik kazanacak ve hukuki sürecin ne şekilde ilerleyeceği belirlenecektir. Fakat bu süreçte hak ve menfaat kaybı yaşamamak adına deneyimli ve uzman bir avukat ile iletişim sağlamak ve sürece ilişkin bilgi alarak işlemleri başlatmak önemlidir. Bilhassa, AİHM’e müracaatların kabul edilebilmesi açısından usuli işlemlerin özenle tamamlanması ve hatalı işlemlerden kaçınmak adına avukat yardımı alınması mühimdir. Sürecin bir an evvel avukat nezaretinde başlatılması ve takip edilmesi, hak kaybının telafisi mümkün olmayan boyuta ulaşmasına mani olacaktır.

Kamulaştırma Sonucunda Tazminat

İdarelerin, kişilere ait özel mülkiyetlerde var olan taşınmazları, kamusal gereksinimlerin mecbur kıldığı ölçüde, farklı hukuki işlemlere konu etme hakkı bulunur. Söz gelimi; İmar Kanunu’nun 18. Maddesinde ifade edilen uygulama, özel mülkiyette var olan taşınmazlara, hukuki yollar ile gerçekleştirilen müdahale şekillerinden birisidir. İdare bu işlemi ile, kamu yararı maksadıyla mülkiyet hakkının kullanımına ilişkin bir sınırlama getirmektedir. İdare, kişilere ait özel mülkiyetlerdeki taşınmazlara hukuki olmayan yollar ile müdahale ederse, kamulaştırmasız el atma gündeme gelir. Bu tür bir durumda kamulaştırma sonucu tazminat söz konusu olur.

İdare, gerçekleştireceği işlemleri hukuka uygunluk ilkesine bağlı kalarak gerçekleştirmekle yükümlüdür. Ancak kamulaştırmasız el atma halinde hukuka uygunluk değil hukuk dışı yollar mevcuttur. Kişi, idarenin bu tür bir müdahalesi söz konusu olduğunda yani kamulaştırmasız el atma halinde tazminat talepli dava açarak zararının tazmin edilmesini isteyebilir.

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat talebi uygulamada sıkça görülen durumlar arasında yer alır. Yukarıda izah edildiği üzere idarenin kamulaştırmasız el atma işlemi halinde tazminat davası açmak için mahkemeye müracaat etmek ve zararın tazmin edilmesini talep etmek gerekir. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasına bakmakla görevli mahkeme İdare Mahkemesidir. Söz konusu davada yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davası Öncesinde İdareye Başvuru Şart Mıdır?

Hukuki el atma sebebiyle tazminat davası açarak mevcut zararının yargı eli ile giderilmesini talep eden kişilerin öncelikle idareye başvurması gibi bir mecburiyeti yoktur. Zira bu tür bir davada, dava açmadan önce idareye başvuru ve uzlaşma görüşmesi şartı bulunmaz. Kişi, idareye başvurmadan ve herhangi bir uzlaşma görüşmesi gerçekleştirmeden kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açma hakkına sahiptir. İdare Hukuku’nun oldukça geniş ve kapsamlı bir hukuk dalı olması sebebiyle bu tür davalarda hatalı veya ihmali işlemler sebebiyle hak kaybı yaşamamak adına liyakat sahibi bir İdare Avukatı ile iletişim sağlayarak süreç hakkında bilgi almasında yarar vardır.

FETÖ Terör Örgütü Üyesi Sayılma Şartları Nedir?

FETÖ terör örgütü, bir diğer adıyla Paralel Devlet Yapılanması suçu ve suçun şartları izah edilmeden önce örgüt üyeliğinin tamını izah edilmelidir. Bir kişi; örgüt gayesini benimsemiş, örgütün hiyerarşisine dahil olmuş ve bu hiyerarşi nedeniyle kendisine verilen görevleri ifa etmeye hazır olarak iradesini örgüt iradesine bırakmış ise örgüt üyesi olarak değerlendirilir. Bir diğer ifade ile örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlılık göstermeyi ve örgüt içi hiyerarşide gücün emrine girmeyi kapsar. Örgüt üyesinin, ilgili örgütle organik bir bağ kurarak örgüt faaliyetlerine katılım sağlaması gerekir.

Silahlı örgüt üyeliği suçunun meydana gelebilmesi için örgütle organik bağ bulunması ve kural gereği çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk gerektiren faaliyetler ve eylemlerde bulunulması gerekir. Yani, örgüte karşı sempati beslemek, örgütün amacını, değerlerini veya ideolojisini benimsemek örgüt üyesi olarak değerlendirilmek için kafi değildir. Örgüt üyesi, örgüte katılım sağlarken hür iradesi ile isteyerek katılan, katılım sağladığı örgütün yapısını ve gayesini bilen ve bunun bir parçası olmayı arzu eden kişidir.

PDY Terör Örgütü Üyeliği Cezası

FETÖ terör örgütüne üye olma suçu, silahlı terör örgütüne üye olma suçunun cezasını gerektirir. Silahlı terör örgütüne üye olma suçu ise Türk Ceza Kanunu md.314’te düzenlenmiştir. Silahlı örgüt üyesi kişinin 5 yıldan 10 yıla kadar süreli hapis cezası ile cezalandırılması gerekir. Fakat örgüt silahlı terör örgütü ise bu noktada Terörle Mücadele Kanunu md.5 gündeme gelir. Buna göre, verilecek cezanın yarı oranda arıtılması gerekir. Yani silahlı terör örgütü üyeliği suçunun cezası 7,5 yıl ile 15 yıl arasında süreli hapis cezasıdır.

Silahlı Terör Örgütü Üyeliği Suçu Hangi Mahkemede Görülür?

Türk Ceza Kanununa, silahlı terör örgüt üyeliği suçuna ilişkin yargılamalarda Asliye Ceza Mahkemesini görevli kılmıştır. Fakat örgütün işlediği suçlar nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi’nin de görevli olması mümkündür. Şayet örgüt, ağır ceza mahkemesinde yargılanması gereken suçları işlerse bu takdirde görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemesi olacaktır. FETÖ terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemler ağır ceza yargılamasına tabi suçları meydana getirdiği için FETÖ silahlı terör örgütü tarafından gerçekleştirilen eylemler Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanacaktır.

Boşanma Davalarında Tazminat

Türk Medeni Kanunu, evlilik birliğinin hangi sebeplerle sona ereceğini ve evliliğin sona ermesiyle birlikte doğacak ekonomik sonuçları düzenlemiştir. Evlilik birliği, tarafların resmen başvurusu üzerine yasada aranan şartların mevcudiyeti ile gerçekleşebileceği gibi boşanma da kanun tarafından belirlenen yasal sürece uygun bir şekilde gerçekleşecektir. Boşanmada diğer eşe nazaran daha az kusuru bulunan eşin maddi ve manevi olarak maruz kardığı zararı karşı taraftan tazmin etmesini talep etme hakkı mevcuttur. Boşanma ile sonuçlanan evlilik birliğinde, karşı tarafa kıyasla daha az kusuru bulunan taraf ya da boşanma sebebiyle beklediği yarar ve menfaatlerden mahrum kalan taraf uygun bir miktarda maddi tazminat talep edebilir.

Boşanmada maddi tazminat ile birlikte manevi tazminat talebi de mümkündür. Buna göre, kusursuz ya da daha az kusurlu olan eş; boşanmaya neden olan olay ve durumlar sebebiyle kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda, kendisine göre daha fazla kusuru bulundan diğer eşten uygun bir miktarda manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. Buradan da anlaşılacağı üzere kanun koyucu, maddi ve manevi tazminat talebi için tarafların kusursuz olmasını değil, karşı tarafa kıyasla daha az kusurlu olmasını esas almaktadır.

Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat Nasıl Talep Edilir?

Boşanmada maddi ve manevi tazminat hususu boşanma davasının ferilerinden birisidir. Tazminat, boşanma davalı ile beraber talep edilebileceği gibi davanın kesinleşmesinden sonra da talep edilebilir. Fakat, boşanma davasının kesinleşmesiyle birlikte tazminat talebinde bulunulacaksa yasal süre şartına uyulmalıdır. Bu süre ise; davanın kesinleştiği andan itibaren 1 yıllık süredir. 1 yıllık süre içinde bir başka dava açarak tazminat talebinde bulunulmalıdır.

Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat ve Hukuki Danışmanlık

Maddi ve manevi tazminat, gerek boşanma davasında gerekse davanın kesinleşmesiyle birlikte 1 yıl içerisinde dava açarak talep edilir. Taraflar, maddi ve manevi tazminatı bizzat talep edebileceği gibi kendilerini temsil eden avukatları aracılığıyla da talep edebilirler. Ancak bu noktada alanında uzman ve deneyimli bir boşanma avukatı ile birlikte hareket etmek, avukatın hukuki bilgi ve birikiminden istifade etmek suretiyle hak ve menfaat kaybı yaşamanın önüne geçmek çok daha isabetli olacaktır.

Boşanma Davalarında Nafaka

Nafaka, mahkeme kararı ile hükmedilen yasal bir yükümlülük olup nafaka ödemekle yükümlü tarafın nafaka alacaklısına ödemekle zorunlu olduğu aylık olarak ifade edilebilir. Türk Medeni Kanunu birden fazla nafaka türü düzenlemiştir. Boşanma davasında nafaka başlığı altında ifade edilebilecek üç yasal nafaka türü mevcuttur. Söz konusu nafaka türler şu şekildedir:

  1. Tedbir Nafakası: Boşanma davasına devam edilirken hakim tarafından alınması gereken geçici tedbirler bulunur. Tedbir nafakası da bu tedbirlerden biridir. Hakim, dava sürecinde, çocuğa ilişkin velayeti taraflardan birine geçici surette bırakabilir. Velayet hakkının bırakıldığı eş lehine tedbir nafakası ödenmesine karar verebilir.
  • Yoksulluk Nafakası: Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşen ve daha az kusurlu olan taraf lehine ödenen nafaka türüdür.
  • İştirak Nafakası: Eşlerin müşterek çocuklarına ilişkin eğitim, sağlık, bakım ve sair giderlerin karşılanması adına ödenen nafakadır.

Boşanma Davasında Nafakayı Kim Talep Edebilir?

Boşanma davasında nafaka talebi ile ilgili kişiler arasında yaygın bilinen bir yanlış vardır ki bu yanlış; nafakanın yalnızca kadın lehine hükmedilebileceği ve sadece erkekler tarafından ödemekle yükümlü kılınan bir geçimlik olduğu yanlışıdır. Nafaka, gerekli şartların mevcudiyeti halinde her iki taraf için de talep edilebilir bir haktır. Nafaka, oldukça kapsamlı ve teknik bir konudur. Bu itibarla, nafaka sürecinin doğru bir şekilde yönetilebilmesi için hukuki bilgi ve birikime gereksinim duyulur. Emsal davalarla deneyim kazanmış uzman bir boşanma avukatı ile iletişim kurmak ve sürecin en sağlıklı şekilde idame edilmesini sağlamak son derece yararlı olacaktır. Aksi takdirde hatalı veya ihmali işlemler nedeniyle hak kaybı yaşanması muhtemeldir.

Nafaka Miktarı Nasıl Belirlenir?

Nafaka miktarı hakim tarafından hakkaniyet ilkesi kapsamında takdir edilir. Zira nafakanın miktarına ilişkin kanun koyucu net bir sınır çizmemiştir. Hakim, eşlerin ekonomik durumları başta olmak üzere birçok hususu göz önüne alarak nafaka miktarını tespit edecektir. Nafaka yükümlüsünün yanı sıra nafaka alacaklısının ihtiyaçları ve şartları da değerlendirilir. Müşterek çocuk için ödenecek nafaka miktarı ise; söz konusu çocuğun okulu, aylık gider, gereksinimleri ve sair durumları gözetilerek belirlenir.

Anlaşmalı Boşanma Protokolü

Anlaşmalı boşanma protokolü, tarafların boşanma iradelerinde ve boşanmanın ferilerinde mutabık kaldığını ifade eden beldedir. Anlaşmalı boşanma protokolü yalnızca anlaşmalı boşanma davasında söz konusudur. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen; anlaşmalı ve çekişmeli olmak üzere iki tür boşanma mevcuttur. Taraflar, boşanma iradesinde ve boşanmanın tüm hukuki – ekonomik sonuçlarında anlaşır ve bir protokol ile mahkemeye başvurursa, anlaşmalı boşanma davası ile genellikle tek celsede boşanabilirler.

Anlaşmalı Boşanma Davası Şartları Nelerdir?

Anlaşmalı boşanma davası için TMK gereği ifade edilen şartların mevcut olması gerekir. Taraflarca hazırlanan anlaşmalı boşanma protokolüne dayanarak boşanma kararı verilebilmesi için yasada düzenlenen koşulların varlığı aranır. Bu koşullar şu şekilde sıralanabilir:

  • Evlilik birliği en az bir yıl sürmüş olmalıdır,
  • Eşler, boşanma talebi ile görevli ve yetkili mahkemeye birlikte başvurmalı ya da bir eş tarafından açılan boşanma davası diğer eş tarafından kabul edilmelidir,
  • Taraflar, hakim önünde bizzat bulunarak boşanma iradelerinde ve protokolde düzenlenen hususlarda mutabık kaldıklarını sözle ikrar etmelidir,
  • Boşanmanın mali sonuçlarını ve müşterek çocuğa ilişkin durumları düzenleyen protokol, hakim tarafından uygun bulunmalıdır.

Anlaşmalı Boşanma Davasında Nafaka

Anlaşmalı boşanmada nafaka hususu, uygulamada sıkça merak edilen konular arasında yer alır. Taraflar, boşanma davası ile resmen boşandıklarında sadece aralarındaki ilişki sona erer. Tarafların çocuklar ile ilişkisi ve çocuklarına karşı yükümlülükleri sona ermez. Bu bakımda, çocuğa ait velayet hakkının verildiği eşin sorumlulukları kadar hakkın verilmediği eş de sorumludur. Anlaşmalı boşanma protokolünde çocuk için iştirak nafakası muhakkak düzenlenmelidir.

Protokolde iştirak nafakası, diğer hususlarda olduğu gibi oldukça açık, net ve muğlak ifadelerden uzak bir biçimde düzenlenmelidir. Çocuk için iştirak nafakasının hangi eş tarafından ödeneceği, ne zaman ve hangi aralıklarla ödeneceği ve nasıl ödeneceği gibi konular etraflıca izah edilmelidir.

Boşanma ile birlikte taraflar yoksulluk nafakasında dair bir talepte bulunabilir. Yoksulluk nafakasına ilişkin talebin mevcut olması halinde bu durum, tıpkı iştirak nafakasında olduğu gibi protokolde net ve açık bir şekilde ele alınmalıdır. Protokol hazırlanırken hak ve menfaat kaybı yaşamamak adına deneyimli bir boşanma avukatı ile birlikte hareket etmek oldukça isabetli olacaktır.

Boşanma Davasında Nafaka ve Mal Paylaşımı

Nafaka; geçimli ve geçinmek için gerekli iaşe manasını taşır. Türk Medeni Kanunu ile düzenleme alanı bulan nafaka dört farklı türde ifade edilmiştir. Söz konusu nafaka türlerinin üçü boşanma ile ilgili olduğu için makalede yalnızca boşanma ile doğrudan ilgili nafaka türlerinden bahsedilecektir.

  • Tedbir Nafakası: Hakim, boşanma davasının devamında geçici tedbirler alır. Boşanma davasında, çocuğa ilişkin velayet hakkının geçici olarak bırakıldığı taraf lehine tedbir nafakası ödenmesine karar verebilir.
  • İştirak Nafakası: Boşanma talebinde bulunan tarafların müşterek çocuğu varsa çocuğun velayet hakkı, taraflardan birisine verilir. Velayet hakkını alan taraf kadar velayet hakkının verilmediği tarafın da çocuk üzerindeki yükümlülükleri devam eder. Bu yükümlülüğün gereği olarak hükmedilen iştirak nafakası, müşterek çocuğun eğitim, bakım, sağlık ve sair ihtiyaçlarının karşılanması adına ödenir.
  • Yoksulluk Nafakası: Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek taraf lehine hükmedilecek yoksulluk nafakasında nafaka alacaklısının diğer taraftan daha fazla kusurlu olmaması gerekir.

Nafaka Miktarı Nasıl Belirlenir?

Nafaka miktarının belirlenmesi hakimin takdir yetkisine bırakılmıştır. Zira kanun koyucu, nafakaya ilişkin net bir miktar ifade etmemiştir. Nafaka miktarı belirlenirken hakim, tarafların mevcut ekonomik durumu, günün mali koşulları ve sair hususları gözeterek adil bir nafaka miktarına hükmeder. Nafaka talebi söz konusu olduğunda mahkeme, tarafların sosyo – ekonomik durumlarının araştırılması için emniyete müzekkere yazar. Taraflara ilişkin sosyo – ekonomik bilgiler elde edildikten sonra nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin mali durumu göz önünde bulundurularak her iki taraf için de makul bir nafaka miktarı belirlenir.

Nafaka Kararına İtiraz

Mahkemece verilen nafaka kararı kesin hüküm teşkil etmez. Bu itibarla verilen nafaka kararına karşı tarafların itiraz hakkı mevcuttur. Boşanma davası devam ederken hükmedilen tedbir nafakasına itiraz etmek için mahkemeye nafaka itiraz dilekçesi ibraz edilmelidir. İştirak ve yoksulluk nafakası söz konusu olduğunda, mahkemenin verdiği nafaka kararına karşı gerekçeli kararın kişilere tebliğ olunmasını takip eden iki hafta içinde itiraz edilmelidir.

Boşanmada Mal Paylaşımı

Boşanmada mal paylaşımı ile tarafların evlilik süresinde edindiği malların paylaşımı esas alınır. Mal paylaşımına ilişkin hükümler 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu ile değişmiştir. Söz konusu tarihten önce geçerli olan Medeni Kanun ile yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı rejimi kabul edilmekteydi. Bu rejimde tarafların, malları üzerinde hakkı mevcut değildir. Taraflar, mal ayrılığı sözleşmesi ile kendisine ait olan malları alıyordur. Ancak yeni Medeni Kanun ile mal paylaşımında uygulanan yasal mal rejimi değiştirilerek edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edildi. Edinilmiş mallara katılma rejimi ise, tarafların evlilik birliği içerisinde edindiği malları eşit paylaşması esasına dayanır. Eski kanun döneminde evlenen eşlerin, edinilmiş mallara katıma rejimine tabi olup olmayacağı hususu, 4722 sayılı Uygulama Kanunu md.10’da ifade edilmiştir. Buna göre:

  • 1.1.2002 tarihine kadar herhangi bir mal rejimi belirlenmemişse tarafların tabi olacağı mal rejimi, mal ayrılığı rejimidir.
  • Taraflar, yeni Kanun’un yürürlüğü girdiği tarihi takip eden 1 yıl içinde talep ederlerse, başka bir mal rejimi seçebilir.
  • Taraflar, 1 yıl için mal rejimi değişikliği için sözleşmede bulunmazlar ise bu takdirde yeni Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar.

Mal ayrılığı ve edinilmiş mallara katılma rejiminin ortak noktası, her iki mal rejiminde de evlilik öncesi tarafların üzerine kayıtlı olan malların yine taraflarda kalması gerekliliğidir. Taraflara ait bu kişisel mallar, boşanmada mal paylaşımı esnasında paylaşıma dahil edilmez.

Mal Rejimi Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Mal rejimi davaları, aile mahkemesi eliyle yürütülen davalardır. Yani mal paylaşımı talepli davaların görevli mahkeme olan aile mahkemesinde açılması gerekir. Bu tür davalarda yetkili mahkeme ise, Türk Medeni Kanunu md.214 hükmü gereğince boşanma davasına yetkili olan mahkemedir.

Mal Paylaşımı Davasında Zamanaşımı Süresi

Mal paylaşımı davası için Medeni Kanun ile düzenlenen herhangi bir zamanaşımı süresi mevcut değildir. Fakat mal paylaşımını konu alan dava, esasında katılma alacağı, katkı payı alacağı ve değer artışı alacağı konularını ihtiva ettiği için bir alacak davasıdır. Alacaklar, aksine bir düzenleme mevcut değilse 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bu itibarla davanın 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu ifade etmek gerekir. Bu süre, boşanma davasının kesinleştiği an itibariyle başlar.

Boşanma Davasında Velayet Kime Verilir?

Boşanma davalarında velayet, tarafların çekişme yaşadığı yaygın konular arasındadır. Velayet, TMK md.339 ve devamı maddeler ile, kanun koyucunun etraflıca düzenlediği kavramlar arasında yer almasına karşın net tanımı yapılmamıştır. Velayet; gerek doktrin gerekse uygulamadaki anmalı ile küçüklerin bakımı, korunması, gözetilmesi, eğitimi, yetiştirilmesi ve malları üzerinde velayet hakkını elinde bulunduran tarafa hak ve yetki verir. Toplumun geleceğini oluşturan çocukların; bedensel, zihinsel ve ruhsal anlamda sağlık bir gelişim göstermesi için son derece önemli bir ödev olan velayet, anne ve babaya verilen bir yetkidir.

Mahkeme Velayet Kararını Nasıl Verir?

Velayet, evlilik birliği devam ederken anne ve babanın birlikte kullandığı bir hak olup boşama ile beraber anne ve babadan birisine verilir. Boşanma davalarında velayet hakkının kime verileceği oldukça mühimdir. Bu nedenle hakimin, velayet kararını verirken söz konusu çocuğun, boşanmanın menfi etkilerinden en az şekilde etkilenmesi için hakkın kime verilmesi gerektiğini oldukça hassas ve detaylı bir inceleme neticesinde belirler. Velayet hakkının belirlenmesinde hakim, Türk Medeni Kanunu’ndan doğan ilkeleri göz önünde bulundurur. Bu ilkeler şu şekilde ifade edilebilir:

  • Çocuğun üstün yararı,
  • Çocuğun görüşü,
  • Çocuğun yaşı ve özellikleri,
  • Çocuğun anne bakımına ve şefkatine muhtaç olması,
  • Anne ve babanın çocukla olan ilişkisi ve bağı,
  • Anne ve babanın sosyo – ekonomik ve eğitim durumu,

Başta olmak üzerek birçok husus araştırılarak velayet kararının verilmesinde değerlendirmeye tabi tutulur. Velayetin belirlenmesine etki eden hususların her biri esasında “çocuğun üstün menfaati” ilkesinin sağlanmasına yöneliktir. Zira velayet hakkını belirleyen en temel faktör, çocuğun üstün yararı ve menfaatidir.

Velayet Hakkı ve Boşanmada Kusur Durumu

Uygulamada, tarafların boşanma sebeplerinde kusurun velayete doğrudan etki edeceğine yönelik yaygın bir inanış vardır. Söz gelimi; zina eden eşe velayet hakkının kesinlikle verilmeyeceği gibi. Ancak boşanma sebeplerin tarafların kusuru, velayet hakkının belirlenmesine etki etmez. Tarafların, boşanmalarına sebep olan olaylardaki kusurları yalnızca birbirlerine karşı ileri sürülebilir. Bu itibarla, boşanma sebebinde kusurlu olan karı veya kocanın kötü anne – baba olacağı anlamı çıkarılmamalıdır. Fakat, boşanmaya konu sebep, çocuğun üstün menfaati için tehlike arz ediyorsa, örneğin akıl hastalığı, haysiyetsiz yaşam sürme, uyarıcı ve uyuşturucu madde kullanımı ve sair haller, velayet hakkında şüphesiz belirleyicidir.

Ortak Velayet

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 7 No’lu Protokol gereğince Türk Hukuk Sisteminde de uygulanmaya başlayan ortak velayet, anne ve babanın çocuğa ilişkin velayet hakkını ortak kullanmasını ifade eder. İç hukuk düzenlemeleri ile yasallaştırılmamasına rağmen Anayasa madde 90 gereğince hukuki açıdan sorun teşkil etmemektedir. Fakat ortak velayet gereğince anne ve babanın çocuk üzerindeki haklarda eşit konumda olması, çocuğun psikolojik anlamda kötü etkiler yaşama olasılığını artırır. Bu itibarla ortak velayet talebi halinde mahkeme, çocuğun üstün yararının zedelenip zedelenmeyeceği hususunda derin ve kapsamlı bir değerlendirmede bulunarak karar verecektir.

Velayetin Değiştirilmesi Davası

Velayetin değiştirilmesi davası ile velayet hakkını elinde bulundurmayan tarafın, velayet hakkının kendisine verilmesi talebi incelenir ve karara varılır. Velayetin değiştirilmesi davasında davacı, mevcut koşullarda esaslı değişiklik olması nedeniyle çocuğun üstün yararının zarar görmesi iddiası ya da başkaca haklı gerekçeler öne sürerek velayetin kendisine verilmesi gerektiğini talep eder.

Velayet davalarında verilen kararlar değiştirilemez nitelikte olmadığı için, çocuğun üstün menfaatleri gereği velayetin değiştirilmesi mümkündür. Velayet değişikliği davası için gereken şartların mevcut olması halinde dava her zaman açılabilir. Zira hak düşürücü veya zamanaşımı süresi mevcut değildir. Türk Medeni Kanunu ile düzenleme alanı bulan koşulların meydana gelmesi halinde velayet değişikliği için görevli ve yetkili mahkemeye müracaat edilerek hak değişikliği talebi ileri sürülür. Çocuğun velayetinin değiştirilmesinde öne sürülebilecek bazı haller şu şekilde ifade edilebilir:

  • Velayet hakkını elinde bulunduranın bir başkasıyla evlenmesi,
  • Velayet hakkını elinde bulunduranın bir başka yere gitmesi,
  • Velayet hakkını elinde bulunduranın yaşamını yitirmesi.

Söz konusu haller dışında haklı sebeplerin varlığında da velayet değişikliği mümkündür. Söz gelimi, velayet hakkının kötüye kullanılması, velayet hakkını elinde bulunduran tarafın çocukla diğer taraf arasında ilişki kurmasını haklı nedeni olmaksızın engellemesi, çocuğun menfaatleri gereğince velayet değişikliğinin zaruri olması gibi sebepler örnek verilebilir.

Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Eşlerden birinin veya her ikisinin boşanma kararı almasıyla birlikte boşanma süreci başlar. Boşama süreci, açılacak boşanma davasına göre farklı sürelerde tamamlanır. Anlaşmalı boşanma davası ile kısa sürede tamamlanan boşanma, çekişmeli boşanma davasında oldukça uzun zaman alabilmektedir. Gerek anlaşmalı boşanma gerekse çekişmeli boşanmada taraflar, tarafların çocukları son derece yıpratıcı ve sancılı bir süreç yaşar. Bu sürecin en hafif etkilerle atlatılması, hak ve menfaat kaybı yaşanmaksızın kısa sürede tamamlanması için emsal davalarla deneyim kazanmış boşanma avukatı desteği alınması son derece yararlıdır.

Anlaşmalı Boşanma Davası

Boşanma davası, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda düzenleme alanı bulmuş olup anlaşmalı veya çekişmeli şekilde görülür. Anlaşmalı boşanma davası süresi, çekişmeli boşanma davasına kıyasla çok daha kısadır. Zira anlaşmalı boşanmada eşler; boşanma ve boşanmanın mali sonuçları ile birlikte çocuklara ilişkin konularda uzlaşı sağlamıştır. Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için, TMK md.166 gereği şu şartlara gereksinim duyulur:

  • Taraflar en az bir yıl evli kalmış olması,
  • Evlilik birliğinin temelinden sarsılarak evlilikten beklenen faydanın kalmamış olması,
  • Boşanmanın mali sonuçlarında ve çocukların velayeti hususunda tarafların mutabık kaldığını ve imzalarını ihtiva eden protokolün hakim tarafından uygun bulunması,
  • Tarafların hakim önünde bizzat boşanma iradelerini beyan etmesi ve hakimin, tarafların irade beyanlarının serbestçe verildiğine kanaat etmesi,
  • Eşlerin, davayı birlikte açması veya eşlerden birinin açtığı boşanma davasının diğer eşçe kabul edilmesi,

Gerekir.

Çekişmeli Boşanma Davası

Boşanma davası açmak suretiyle evlilik birliğini sona erdirmek isteyen eşler, evlilikten doğan hak ve alacaklar, tazminat, çocukların velayet ve nafaka gibi hususlarda ihtilafa düşebilir. Tarafların, boşanma ve boşanmanın sonuçlarında çekişme yaşaması halinde çekişmeli boşanma davası söz konusu olur. Çekişmeli boşanma davasına konu edilen çekişmeli haklara ilişkin kararı, tarafların talepleri ve delilleri doğrultusunda mahkeme verecektir. Çekişmeli boşanma davası açmak isteyen eş, Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen boşanma sebeplerinden en az birine dayanarak dava açmalıdır. Çekişmeli boşanma davasına dayanak teşkil edecek özel boşanma sebepleri şu şekilde ifade edilir:

  • Zina,
  • Terk,
  • Akıl Hastalığı,
  • Hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış,
  • Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme.

Çekişmeli boşanma davasında boşanmaya taraftar olmayan eşin ileri sürdüğü sebepler hakim tarafından değerlendirilir. Hakim, değerlendirmesi neticesinde eşin ileri sürdüğü sebepleri yerinde bulursa boşanma talebinin reddedilmesine karar verebilir. Bu itibarla, boşanma sürecinin her safhasında hukuki bilgisine gereksinim duyulan boşanma avukatına, bilhassa boşanmaya yanaşmayan eşlerin, hangi sebepleri öne sürmesi ve bu sebepleri nasıl temellendirmesi gerektiği hususunda daha fazla ihtiyacı bulunur.

Boşanma Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Boşanma davası, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükmü gereğince hazırlanmış yazılı bir dilekçe ile görevli ve yetkili kılınmış mahkemeye başvurmak suretiyle açılır. Boşanma davası; aile mahkemesi, aile mahkemesi olmayan yerlerde ise asliye hukuk mahkemesi eliyle yürütülür. Boşanma davasında yetkili mahkeme; taraflardan birinin yerleşim yeri ya da tarafların son altı ay birlikte yaşadıkları yer mahkemesidir. Dava, yetkisiz mahkemede açıldığı takdirde başvuru, yetkisizlik nedeniyle usulden reddedilir. Görevli mahkeme dışında bir mahkemeye başvurmak suretiyle boşanma davası açılmak istenirse bu takdirde de görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilecektir.

Boşanma Dilekçesinde Bulunması Gereken Unsurlar

Boşanma dilekçesi, 6100 sayılı HMK md.119’da ifade edilen koşulları taşımalıdır. Söz konusu şartları haiz boşanma talepli dava dilekçesi, yetkili aile mahkemesine verilerek boşanma davası açılır. Boşanma dilekçesinde yer alması gereken hususlar şu şekildedir:

  • Mahkemenin adı,
  • Boşanmayı talebinde bulunan tarafın ad, soyadı, T.C kimlik Numarası, adres bilgileri ve imzası,
  • Dava edilen tarafın ad, soyadı ve adresi,
  • Davacı tarafın avukatı varsa ad soyadı, adres ve imzası,
  • Tazminat,
  • Boşanma sebepleri,
  • Deliller,
  • Hukuki sebepler,
  • Talep.

Boşanma davaları, tarafların hak kaybı yaşadığı dava türleri arasında yer alır. Hak kaybının önlenmesi, lehte neticenin kısa sürede elde edilmesi, sürecin etkili bir şekilde ilerletilmesi ve hatalı veya ihmali işlemler nedeniyle zaman kaybı yaşanmaması adına uzman desteği almak, deneyimli bir boşanma avukatının hukuki yardımını talep etmek isabetli olacaktır.

Bilişim Suçu ve Cezası Nelerdir?

Bilişim suçları, uygulamada bilinen ismiyle siber suçlar; cep telefonu, bilgisayar ve tablet gibi günün iletişim araçları ya da pos cihazı gibi alışveriş araçları kullanmak suretiyle online veya elektronik ortamda işlenen suçların tamamı olarak ifade edilebilir. Bilişim suçu; elektronik ve online ortamda işlenen suçlar, internet suçu veya bilgisayar suçu gibi farklı isimlerle de bilinir. Türk Ceza Kanunu madde 243 – 245’te düzenlenen suçlar, “bilişim alanında işlenen suçlar” başlığı ile ifade edilmiş olup şu şekildedir:

  • Bilişim sistemine girme suçu,
  • Sistemi engelleme, bozma, erişilmez kılma, verileri yok etme veya değiştirme suçu,
  • Banka veya kredi kartının kötüye kullanılması suçu,
  • Yasak cihaz veya program kullanma suçu.

Bilişim suçları, yargılama neticesinde hükmedilen cezalar nedeniyle oldukça ağır ve önemli suçlardandır. Bu suçlara ilişkin yapılan ceza yargılamasında etkin bir şekilde savunulmak, hukuki sürecin lehte tezahür etmesi ve müspet kararın elde edilmesi adına deneyimli bir ceza avukatının hukuki yardımını mecbur kılar.

Bilişim Suçlarında Şikayet ve Zamanaşımı Süresi

Bilişim suçları şikayete tabi suçlardan değildir. Suç, savcılık tarafından re’sen soruşturulur. Bu nedenle, bilişim suçları için mağdurun şikayetten vazgeçmesi, suça dair davanın düşmesi sonucunu doğurmaz. Türk Ceza Kanunu’na göre en basit bilişim suçunun dava zamanaşımı süresi olan 8 yıl içinde suça dair savcılığa bildirimde bulunulduğu takdirde etkili bir soruşturma başlatılabilir. Aksi takdirde suç ihbarında bulunulması ya da kamu davası zamanaşımı süresinde neticelendirilememesi durumunda bilişim suçunun soruşturulması ve kovuşturulması söz konusu değildir. Bilişim suçlarında müşteki, soruşturma ve kovuşturma öncesinde şikayette bulunmamış olsa dahi yargılamanın ceza mahkemesindeki safhalarında müdahil sıfatını haiz olduğu için taraf sıfatını kazanması mümkündür. Son olarak, bilişim suçlarında uzlaşma prosedürünün uygulanmasının mümkün olmadığını ifade etmek gerekir.

Bilişim Suçlarında Etkin Pişmanlık ve Ceza İndirimi

Etkin pişmanlık, suçun failine hükmedilecek cezada indirime gidilmesini sağlayan ceza hukuku kurumudur. Bilişim suçlarının bazıları için etkin pişmanlık hükümlerinin işletilmesi suretiyle sanığa verilecek cezada indirime gidilebilir. Türk Ceza Kanunu’nun 245/5 hükmünde düzenlenen bilişim suçlarında etkin pişmanlık hükümleri gereğince sadece; bir başkasına ait olan banka ya da kredi kartının, kart sahibinin rızası olmaksızın kullanılması ile işlenen bilişim suçu için etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilir.

İfade edilen suç için uygulanacak etkin pişmanlığa dair hükümler, TCK md.168 düzenlemesi ile ifade edilen hükümlerdir. Bu hükümlere göre; bilişim suçu işlenmesinden dolayı mağdurun gördüğü zarar eğer soruşturma safhasına giderilirse, hükmedilecek cezanın 2/3’üne kadar indirilmesi, zararın kovuşturma safhasında giderilmesi halinde ise cezanın ½ oranında indirilmesi mümkündür.

Bilişim Suçlarında HAGB Kararı

Ceza yargılamasında sanık hakkında verilen hararın herhangi bir hukuki sonuç doğurmamasını sağlayan HAGB, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun kısa adıdır. HAGB gereğince sanık hakkındaki denetim süresi müspet tamamlanırsa dava düşürülür. Sanığın bir ikinci şansa sahip olması şeklinde de ifade edilebilecek HAGB kararı ile siyasi ve medeni haklara dair kısıtlama getirilmez. Bununla birlikte, HAGB kararı sayesinde adli sicil kaydı da olmaz. Sanık için oldukça olumlu sonuçlar doğuran HAGB kararı, aşağıdaki bilişim suçlarında verilebilir:

  • Bilişim sistemine girme suçu,
  • Sistemi bozma, engelleme ve verileri yok etme suçu,
  • TCK md.244/1-2’de düzenlenen suçların, haksız çıkar sağlama yahut banka bilişim sistemi üzerinden işlenmesi suçu.

Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu sebebiyle doğan zarar giderildiği takdirde ise etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanası mümkündür. Söz konusu suç verilecek ceza 2 yıl ve daha az süreli hapis cezası ise bu suç için de HAGB kararı hükümleri uygulanabilir.

Bilişim suçlarında hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı verilebilmesi için suç nedeniyle mağdur olanın zararı giderilmelidir. Söz konusu suçlar sebebiyle genellikle maddi zarar meydana gelir. Bilişim suçu sebebiyle meydana gelen zarar; mağdura ait bilişim sisteminin zarar görmesi şeklinde olabileceği gibi, mağdurun parasal olarak azalma yaşaması şeklinde de olabilir. Her iki durumda da mağdura verilen zarar giderildiği takdirde bilişim suçları için HAGB kararı verilmesi mümkündür. Bilişim suçlarında adilane bir yargılama gerçekleşmesi, süreç içerisinde yapılması gereken işlemlerin ihmali veya hatalı davranışlar nedeniyle yapılamamasından dolayı hak ve menfaat kaybı yaşanmaması adına uzman avukat desteği almak isabetli olacaktır.

Yukarı kaydır
Whatsapp Üzerinden Danışın.