HEMEN ARA: +905309118133

Yazar: Avukat

REDDİ MİRAS NEDİR

Reddi miras Türk Medeni Kanununuzun 605. Maddesinde düzenlenmiştir. Reddi miras nedir? sorusuna; Türk Medeni Kanunu çerçevesinde bir cevap vermek gerekirse; Miras bırakanın (muris) ölmesi halinde yasal mirasçıların ölene ait tüm borç ve malvarlığını mirasçılığın getirmiş olduğu tüm hak ve yükümlülükleri ile reddetmesidir. Kural olarak Türk Medeni Kanunumuzun 599. Maddesine göre miras bırakan kişinin ölümü halinde murise ait malvarlığı ve borçları mirasçılara derhal geçer. Uygulamada murisin borç içinde olması alacakları ve malvarlığı mevcut borcunu karşılamaya yetmediği zaman varisler tarafından çoğunlukla reddi miras yoluna gidilmektedir.

Reddi miras, mirasın gerçek reddi ve mirasın hükmen reddi olmak üzere iki ayrı başlıkta incelenmektedir. Bu yazımızda mirasın reddi hakkında bilgiler verilip, ayrıca reddi miras süreleri ve reddi mirasın alacaklılar üzerindeki etkileri hakkında bilgiler verilecektir. İleride detaylandırılacağı üzerine mirasın reddi davaları; Bünyesinde icra hukuku, miras hukuku ve borçlar hukuku olmak üzere bir çok hukuki işlemler barındıran dava türlerindendir. Bu nedenle; reddi miras davalarının konusunda uzman miras avukatı, icra avukatı veya borçlar hukuku avukatı vasıtasıyla yürütülmesinde fayda olan dava türlerindendir.

REDDI MIRAS

REDDİ MİRAS DAVASI

Herhangi bir varisin veya tüm varislerin Türk Medeni Kanununda öngörülen süreler içerisinde Sulh Hukuk Mahkemesine müracaatta bulunarak reddi miras davası açması mümkündür. Türk Medeni Kanununun 609. Maddesinde düzenlenen reddi miras “kayıtsız şartsız olması” gerekmektedir. Örneği varisler kişinin borçlarını reddedip malvarlıklarını kabul etme gibi seçenekleri bulunmamaktadır. Mirasın reddi davası açarak yapılan inceleme sonucunda varisin talebi doğrultusunda karar verilmesi halinde; bu hususta istenildiği takdirde varise mirasın reddi konusunda belge verilmesi mümkündür.

Mirasın Gerçek Reddi

Mirasın gerçek reddi Türk Medeni Kanununun 605. Maddesinde belirtilen halidir. Mirasın gerçek reddi yasal mirasçılar ve atanmış mirasçılar tarafından mümkündür. Mirasın gerçek reddi konusunda Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından alınan talep; öncelikle varisin taraf ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda incelemeye tabi tutulur. Ayrıca mirasın gerçek reddi talebinin süresi içerisinde yapılıp yapılmadığı tespit edilmesinden sonra; talep hakkında karar verilir. Mirasın gerçek reddi talebinde bulunan kişi on sekiz yaşından küçük ise; öncelikle mahkemece resen küçük için kayyım atanması için yoluna gidilmektedir. Mirasın gerçek reddi nedeniyle hak kaybına uğradıklarını iddia eden alacaklılar ileride detaylı olarak değerlendirilecek olan söz konusu miras iptali konusunda veriler karara karşı dava açma hakları mevcuttur.

Mirasın Hükmen Reddi

Medeni Kanunumuzun 605. maddesinde ise, mirasın hükmen reddi düzenlenmiştir. Mirasın hükmen reddi; ölenin borçlarından dolayı aczi belli olup veya bu durum resmen tespit edilmiş ise; mirasın reddedilmiş olduğu kabul edilmektedir. Ölenin borca batık olduğunun ispatı mirasın hükmen reddi yönünde dava açan davacıya aittir. Ölenin aczinin tespitinde ölüm tarihi itibariyle mevcut olan terekesi geçerli malvarlığı olarak kabul edilmektedir. Mirasın hükmen reddi davası; mirasın gerçek reddi davasında olduğu gibi; Sulh Hukuk Mahkemelerinde görülmektedir. Ancak mirasın gerçek reddi davası “hasımsız” olarak nitelendirilirken; mirasın hükmen reddi halinde davalı taraf alacaklılardır. Her iki durumda da yetkili mahkeme ise; murisin ikamet etmiş olduğu son yerleşim yeridir.

Reddi Miras Süresi

Yukarıda belirtilen mirasın reddi için öngörülen zamanaşımı süresi üç aydır. Mirasçının tereke konusunda hak sahibi olduğunu öğrenmesi ile ayrıca bu durumu öğrenmesinden itibaren geçerli olan başkaca üç aylık reddi miras davası açması için süre öngörülmüştür.

REDDİ MİRAS HALİNDE ALACAKLILARIN DURUMU

Her ne kadar mirasın reddi yönünde bir karar verilmiş olsa da; gerek borçlar kanunu gerekse; İcra ve İflas Kanunu ile borçlular ile alacaklıların da hakları korunma altına alınmıştır. Bu nedenle reddi miras davalarında da alacaklıların hakları korunma altına alınmaya çalışılmıştır. Bu durumunda alacaklıların haklarını korumak adına başvurabilecekleri kanun yolları aşağıda belirtilmiştir.

Mirasın Reddinin İptali

Mirasçının alacaklarını zarara uğratmak maksadıyla hareket ettiğinin anlaşılması halinde mirasın reddinin iptali için dava açılması mümkündür. Mirasın reddinin iptali; alacaklılar tarafından ret tarihinden itibaren altı ay sürede Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması gerekir bir davadır. Mirasın reddinin iptali davasının açılmasının ön koşulu ret kararı alan varisin kendi mal varlığının alacaklıların tamamının borcunu ödemeye yetmemiş olmasıdır. Asliye Hukuk Mahkemesince mirasın reddinin iptali yönünde karar verilmesi halinde; terekenin tasfiyesi yapılmaktadır.  Ancak mirasın reddi talebinde bulunan varisin alacaklısı birden fazla olması halinde; ilk olarak mirasın reddinin iptali yönünde dava açan alacaklının borçları öncelikle ödenmektedir.

Alacaklıların Mirasın Paylaştırılmasına Katılma Hakkı

Reddi miras talebinde bulunan mirasçıya karşı elinde aciz vesikası bulunduran alacaklıların mirasın paylaştırılmasına katılma hakkını ifade etmektedir. Elinde aciz vesikası bulunan alacaklılar; söz konusu mirasın mirasçı yerine kendilerine paylaştırılmasını istemeyebilirler. Bu şekilde alacaklılardan talep bulunması halinde söz konusu tereke için kayyım atanarak mirasın paylaştırılması ve akabinde başkaca mirasçı bulunması halinde ortaklığın giderilmesi davası açılması mümkündür.

Tenkis Davası

Miras bırakanın tasarruf edebilecek miktarını aşacak ölçüde sağlığında veya bir vasiyetnameye bağlı olarak tasarrufta bulunması sonucu saklı pay hakkında tecavüz edilen mirasçıların açacak olduğu davadır. Tenkis davasında her ne kadar reddi miras söz konusu değil ise de; varisin saklı payına ilişkin dava açmaması uygulamada reddi miras ile aynı hukuki sonuçları doğurduğu kabul edilmektedir. Saklı payına ilişkin gerekli davayı açmayan mirasçının bu hakkı elinde aciz belgesi bulunan alacaklarına geçmektedir.

REDDİ MİRAS

Yukarıda da görüldüğü üzere; Reddi miras davaları içerisinde özellikle miras hukuku, borçlar hukuku ve hatta icra hukuku alanında değerlendirilebilmektedir. Konusunda; Sakarya miras avukatı, Sakarya İcra avukatı (Adapazarı miras avukatı, Adapazarı İcra avukatı) uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

Yasadışı Bahis Cezası

Bahis ve şans oyunlarının oynatılması usulleri genel olarak 7258 sayılı kanun ile düzenlenmiştir. “Futbol ve diğer spor müsabakalarında bahis ve şans oyunları düzenlemesi hakkında kanunda”; belirtilen usul ve esaslara aykırı bir şekilde bahis oynanması; oynatılması veya aracılık edilmesi yasadışı bahis olarak değerlendirilmektedir. Yasadışı bahis suçunu oluşumunda fail için bir takım seçimlik hareketler öngörülmüştür. Bunlar yasadışı bahis oynama, yasadışı bahis oynatma ve yasadışı bahse aracılık etme olarak gerçekleşmesi mümkündür. Yukarıda belirtilen her bir seçimlik hareket için farklı bir cezai müeyyide uygulanmaktadır. Yasadışı bahis cezası da genel olarak 7258 sayılı kanun ile belirlenmektedir. Uygulamada sıklıkla “illegal bahis ” olarak da anılmaktadır. İllegal bahis cezası genel olarak; illegal bahis oynama, yasadışı bahis oynatma, yasadışı bahse aracılık etme ve yasadışı bahse teşvik etme olarak değişiklik göstermektedir.

Yasadışı bahis oynatma cezası, yasadışı bahise aracılık etme ve yasadışı bahise teşvik etme suçlarında fail hakkında bir takım hürriyeti bağlayıcı cezalar öngörülmüştür. Bu nedenle hakkında atılı suçlamalardan soruşturma yapılan kişilerin ceza avukatından destek almaları faydalarına olacaktır.

yasadisi bahis

Yasadışı Bahis Oynama Cezası

Spor Toto Teşkilatı Başkanlığının izni ve onayı ile faaliyet gösteren işletmeler haricinde şans oyunu veya bahis oynanması genel olarak yasadışı bahis olarak değerlendirilmektedir. Kanun koyucu söz konusu bayiinin fiziksel olarak faaliyet göstermesi veya sanal olarak faaliyet göstermesi konusunda bir ayrım yapmamıştır. Bu nedenle internet üzerinde faaliyet gösteren ve Spor Toto Teşkilat Başkanlığının izin ve onayı olmaksızın; faaliyet gösteren web sitelerinde veya uygulamalarda şans oyunu veya bahis oynanması da yasadışı bahis olarak nitelendirilmektedir. Gelişen teknolojinin ve internet kullanımının yaygınlaşmasına paralel olarak yasadışı bahis oynama genellikle internet üzerinden gerçekleşmektedir. Bu nedenle yasadışı bahis oynama cezası daha çok “internetten yasadışı bahis oynama cezası” olarak anılmaktadır. 7258 sayılı yasanın 5/d maddesi ile; illegal bahis oynama cezası hakkında “beş bin liradan yirmi bin liraya kadar” idari para cezası öngörülmüştür.

Yasadışı Bahis Oynatma Cezası

İllegal bahis cezası kapsamında değerlendirilen bir başka durum ise; Yasadışı bahis oynatma cezasıdır. 7258 sayılı yasa ile yasadışı bahis oynatma cezası hakkında bahislerin yurtiçi veya yurtdışı kaynaklı olması konusunda bir ayrım yapılmıştır. Bu nedenle yasadışı bahis oynatma cezası; Yurtdışı kaynaklı ve yurtiçi kaynaklı yasadışı bahis cezası olarak iki farklı düzenleme bulunmaktadır.

Yurtdışı Kaynaklı Yasadışı Bahis Cezası

Spor müsabakalarının yurt içinde oynanması ve bu müsabakalara; 7258 sayılı yasada belirtilen usul ve esaslara aykırı şekilde bahis oynatılması halinde; 7258 sayılı kanunun 5/a maddesinde de belirtildiği gibi; “üç yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin Liraya kadar adli para cezası” uygulanabilmektedir.

Yurtdışı Kaynaklı Yasadışı Bahis Cezası

Yurtdışı kaynaklı yasadışı bahis için öngörülen cezai müeyyideler yurtiçi kaynaklı yasadışı bahis suçu için öngörülen cezai müeyyidelerden daha fazla olduğu söylemek mümkündür. Yine 7258 sayılı yasaya aykırı olarak yurt dışında düzenlenen spor ve futbol müsabakalarına bahis oynatanlar hakkında “dört yıl ile altı yıl arasında hapis cezası” öngörülmüştür.

YASADIŞI BAHİSE ARACILIK ETME

İllegal bahis oynama cezası ve illegal bahis oynatma cezası ile birlikte; Yasadışı bahise aracılık etme fiili de ayrıca suç olarak tanımlanmış bir eylemdir. Yasadışı bahise aracılık etme suçu; Genellikle 7258 sayılı yasaya aykırı olarak oynatılan veya oynanan yasadışı bahisler sonucu elde edilen paraların nakde dönüştürülmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Günümüzde daha çok banka veya dijital hesapların kiraya verilmesi şeklinde gerçekleşmektedir.

Banka ve Dijital Hesapların Kiraya Verilmesi

Banka ve dijital hesapların kiraya verilmesi; ve bu kiralama işleminden dolayı yasadışı bahiste kullanılan paraların nakde dönüştürülmesinde kullanılması yasadışı bahise aracılık etme olarak kabul edilmektedir. Yasadışı bahise aracılık etme suçu cezası ise; “üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli” para cezasıdır.

YASADIŞI BAHİSE TEŞVİK ETME

7258 yasılı yasa kapsamında olarak değerlendirilen son durum ise; yasadışı bahise teşvik etme suçudur. Genellikle e-posta, SMS veya web sitelerinde yayınlanan yasadışı bahis reklamları yasadışı bahise teşvik etme; olarak değerlendirilmektedir. Bu şekilde yasadışı bahise teşvik edenler hakkında “bir yıl ile üç yıl arasında hapis ve üç bin güne kadar adli para cezası” öngörülmüştür.

YASADIŞI BAHİS CEZASINA İTİRAZ

7258 yasa kapsamında düzenlenen ceza yasadışı bahis oynama için öngörülen; “beş bin ile yirmi bin lira” arasındaki cezai yaptırım idari para cezası niteliğindedir. Genel olarak idari para cezası tutanağının kendisine tebliğini izleyen 15 günlük süre içerisinde; Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edilmesi mümkündür. Yapılan inceleme sonucunda kişinin yasadışı bahis oynamadığı tespit edilmesi halinde söz konusu idari para cezasının iptali mümkündür. İllegal bahis oynatma, yasadışı bahise aracılık etme ve yasadışı bahise teşvik etme suçları için hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülmesi nedeniyle idari para cezası niteliğinde değildir. Bu nedenle yapılan yargılama sonucuna göre temyiz veya istinaf yasa yoluna başvurmak mümkündür.

Yukarıda belirtildiği üzere; Yasadışı bahis oynama cezası, yasadışı bahis oynatma cezası ve yasadışı bahise aracılık etme ile yasadışı bahise teşvik etme suçları için idari para cezası ile birlikte; Hürriyeti bağlayıcı cezalar ile karşılaşılması mümkündür. Özellikle söz konusu yasadışı bahis nedeniyle elde edilen paraların örgüt faaliyetleri kapsamında kullanıldığının tespit edilmesi halinde daha fazla cezai müeyyideler ile karşılaşılması mümkündür. Genel olarak bilişim hukukunu da ilgilendirilmesi; suçun unsurlarının tespiti bilişim hukuku avukatı ve ceza avukatı ilgi alanındadır. Bu nedenle söz konusu suçların soruşturulması ve kovuşturulması bilişim hukuku avukatı; ve ceza avukatı vasıtasıyla yapılması oldukça önemlidir. Bu konuda Sakarya Ceza avukatı (Adapazarı Ceza Avukatı); ve Sakarya Bilişim Hukuku Avukatı; (Adapazarı bilişim hukuku avukatı) olarak konusunda uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

Ayıplı Mal

Ayıplı mal, tüketici seçimlik hakları, satıcının ayıplı maldan sorumluluğu, ayıplı mal zamanaşımı süreleri; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda düzenlenmiş kavramlardır. Yasada yapılan tanıma göre; ayıplı malın kapsamı oldukça geniştir. Her gün sıklıkla kullandığımız cep telefonu, beyaz eşya veya otomobil ayıplı malın konusu olabilmektedir. Ayrıca taşınmaz olarak tabir edilen gayrimenkuller dahi her zaman ayıplı mala örnek teşkil edebilmektedir.

Kusurun diğer bir ifade ile ayıbın tespitinde ürüne ait tanıtım reklamları; kullanma kılavuzunda belirtilen özelliklerin söz konusu üründe bulunmaması veya eksik olması durumları dikkati alınmaktadır. Ayrıca alışverişe konu olan malda niteliği itibariyle bulunması gereken özelliklerin bulunmaması da ayıplı malın varlığına işarettir.

AYIPLI MAL

Ayıplı Mal Tüketici Seçimlik Hakları

Ayıplı malın varlığı halinde tüketici seçimlik hakları; Tüketicinin korunması hakkında kanunda sıralanmıştır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11. Maddesine göre tüketici seçimlik hakları;

  • Sözleşmeden cayma / Ayıplı malın iadesi
  • Ayıp oranında indirim
  • Ücretsiz onarım talep etme
  • Ayıplı malın, ayıpsız bir emsali ile değiştirilmesini isteme

Ayıplı mal tüketici seçimlik haklarından; değişim talepleri veya ayıplı malın onarılması talepleri yirmi iş günü içerisinde yerine getirilmesi gereken durumlardır. Belirtilen süre zarfında tüketici seçim hakların yerine getirilememesi durumunda ayrıca tüketicinin ayıplı malın iadesi hakkını kullanması mümkündür.

Satıcının Ayıplı Maldan Sorumluluğu

Tüketicinin korunması hakkında kanunun 9. Maddesine göre “satıcı; satış sözleşmesinde belirtilen şekilde malı alıcıya iade etmek zorundadır.” Yasa metninden de anlaşılacağı üzere ayıplı maldan satıcının sorumluluğu bulunmaktadır. Satıcının ayıplı maldan sorumluluğunu ortadan kaldıran durumlar aynı kanunun 9/2 maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre satı söz konusu malın tanıtım ve reklamlarında kendisinin sorumlu olmadığını belirtmesi ve bu durumun kanıtlanması halinde satıcının ayıplı maldan sorumluluğu kalkmaktadır. Ayrıca makul bir süre önce ayıplı mala ilişkin söz konusu reklam ve ilanların değiştirilmesi durumları da satıcının ayıplı maldan sorumluluğunu ortadan kaldıran durumlar arasında yer almaktadır.

AYIPLI MAL TÜKETİCİ HAKEM HEYETİ

2022 yılı itibariyle ayıplı malın değerinin 15.430.00 TL altında olması halinde tüketici mahkemelerinde ayıplı mal davası açılmadan önce tüketici hakem heyetine başvuru zorunluluğu bulunmaktadır. Ayıplı malın değerinin 10.280.00 TL altında olması halinde; ilçe tüketici hakem heyeti görevlidir. Ayrıca ayıplı malın değerinin 10.280.00 TL ve 15.430.00 TL arasında olması halinde il tüketici hakem heyeti tüketici itirazlarını incelemekle görevlidir.

AYIPLI MAL DAVALARI

Yukarıda da belirtildiği üzere; ayıplı malın belirtilen tutarlar arasında olması halinde ayıplı mal davası açılmadan önce tüketici hakem heyetine başvuru zorunluluğu bulunmaktadır. Bu tutarlar her yıl güncellenmekte ise de; 2022 yılı itibariyle 15.430.00 TL ve daha fazla değerler için tüketici hakem heyetine başvuru yapılmaksızın ayıplı mal davası açılması mümkündür. Ayıplı mal davalarında görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir. Tüketici mahkemeleri ayrıca; tüketici hakem heyetleri tarafından verilen kararlara karşı itiraz merciidir.

Zamanaşımı Süreleri

Zamanaşımı süreleri 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 12 ve devamı maddelerinde düzenlenmişti. Satıcı ve alıcı arasında daha uzun bir süre satış sözleşmesi ile belirlenmemiş ise; tüketici seçimlik haklarını kullanması iki yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Ayrıca ayıplı mal zamanaşımı süreleri tatil amaçlı kiralanan gayrimenkuller ile taşınmazlar için 5 yıl olarak öngörülmüştür. Yukarıda belirtilen zamanaşımı sürelerinin tek istisnası olarak satıcı, üretici veya tedarikçinin söz konusu ayıbın gizlenmesi için hile kullanmış olduğu durumlardır. Ayıbın gizlenmesi için ayrıca bir hile veya aldatmanın varlığı halinde herhangi bir zamanaşımı süresi tabi olmaksızın her zaman malın ayıplı olduğu iddiasında bulunulması mümkündür.

Kasten Öldürme Suçu

Kasten öldürme suçu 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 81/1 maddesinde düzenlenmiştir. TCK 82/1 maddesinde ve alt bentlerinde ise kasten öldürme suçunun nitelikli halleri diğer bir ifade ile “Nitelikli Kasten Öldürme Suçuna” yer verilmiştir. Evrensel bir hukuk kuralı haline gelmiş olan “yaşam hakkı” da 1982 tarihli Anayasamız ile güvence altına alınmıştır. Bu hakkın kişilerin elinden alınması ile kasten öldürme suçu oluşmaktadır. Cezai müeyyideleri bakımından en ağır suçların başında kasten öldürme suçu gelmektedir. Ancak özellikle nitelikli kasten öldürme suçunda belirtilen haller, suçun unsurları veya daha az cezayı gerektiren hallerin varlığı gibi durumlar dikkate alındığında kasten öldürme suçu ve nitelikli kasten öldürme suçunun ceza hukukuna hakim özellikle ağır ceza hukukunda uzmanlaşmış; Ağır ceza avukatı vasıtasıyla yürütülmesi oldukça önemlidir. Sakarya Ağır Ceza avukatı veya Adapazarı Ağır Ceza avukatı olarak bizde bu yazımızda kasten öldürme suçu ve cezası hakkında bilgiler vereceğiz.

KASTEN OLDURME

Kasten Öldürme Suçu Cezası

Kasten öldürme suçunun TCK 82/1 ve alt bentlerinde belirtilen haller dışında işlenmesi halinde fal hakkında öngörülen hapis cezası “müebbet hapis” cezasıdır. TCK 81/1 ve TCK 82/1 maddelerinde ve devamında açıkta belirtilmemiş ise de; Özellikle yüksek yargı organlarının benimsemiş olduğu kasten öldürme suçuna ilişkin cezayı azaltan veya ortadan kaldıran durumların varlığı halinde; Müebbet hapis cezası daha kısa süreli hapis cezasına dönüşmesi mümkündür.

NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME SUÇU

Kasten öldürme suçunun işlediği sırada failin hal ve hareketleri; Suçun işleniş biçimi veya failin amacı ya  da fail ile maktul arasındaki akrabalık ilişkisi; dikkate alınarak bir takım nitelikli haller belirlenmiştir. Suçun TCK 82/1 maddesinin alt bentlerinde belirtilen hallerde işlenmesi genel olarak nitelikli kasten öldürme suçunu oluşturmaktadır. Kasten öldürme suçunun nitelikli halleri özetle aşağıdaki gibidir.

  • Tasarlayarak Kasten Öldürme
  • Canavarca hisle ya da eziyet çektirmek suretiyle kasten öldürme
  • Üst soy /  Alt soydan birisini veya kardeşi, eşi ya da boşandığı eşi kasten öldürme
  • Beden / Ruh sağlığı bakımından kendisini savunamayacak halde olan kişiyi veya çocuğu kasten öldürme
  • Herhangi bir suçun delilerini yok etmek, ortadan kaldırmak, yakalanmamak veya suçu gizlemek için kasten öldürme
  • Kan gütme saikıyla kasten öldürme (Kan davası)
  • Töre saikıyla kasten öldürme

Yukarıda da görüldüğü üzere; suçun nitelikli halleri oldukça geniş olup; Nitelikli halin varlığının tesit edilmesi ceza hukuku açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle kasten öldürme suçları genellikle Ağır Ceza avukatı vasıtasıyla yürütülmektedir.

Nitelikli Kasten Öldürme Suçu Cezası

Suçun TCK 82/1 maddesinde belirtilen durumlarda işlenmesi halinde fail hakkında “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” öngörülmektedir. Gerek TCK 81/1 gerekse; TCK 82/1 maddesinde öngörülen cezai müeyyideler infaz süresi bakımından benzerlik gösterse de; Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası infaz koşulları bakımından müebbet hapis cezasından oldukça farklıdır.

Kasten Öldürme Suçuna Azmettirme

TCK 38 ve alt bentlerinde düzenlenen “azmettirme” kasten öldürme suçlarında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Azmettirme neticesinde; Suçun TCK 81/1 maddesi kapsamında işlenmesi durumunda; Azmettiren fail hakkında; 20 ile 25 yıl arasında hapis cezası öngörülmüştür.

Kasten Öldürme Suçuna Yardım Etme

“Yardım etme” TCK 39. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; kasten öldürme suçuna yardım etme için öngörülen hapis cezası 10 yıl ile 20 yıl arasındır. Yardım etme suçun işlenmesinden önce failin hareketlerini kolaylaştırarak teşvik etme şeklinde gerçekleşebileceği gibi; Suçun şlenmesi sırasında kullanılan araçların temini de; kasten öldürme suçuna yardım etme olarak nitelendirilmektedir.

KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNDA DAHA AZ CEZAYI GEREKTİREN HALLER

Yapılan yargılama sonucunda; akıl hastalığı, haksız tahrik, tehdit, yaş küçüklüğü, sağır ve dilsizlik, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma gibi durumlar sıklıkla daha az cezayı gerektiren haller olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ancak unutmamak gerekir ki kasten öldürme ve nitelikli kasten öldürme suçlarında “etkin pişmanlık” hükümleri uygulanmamaktadır.

KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNDA YARGILAMA

Kasten öldürme suçunda yargılama görevi ceza alt ve üst sınırları dikkate alındığında; Ağır Ceza Mahkemesi görev alanındadır. Yargılama yetkisi ise suçun işlenmiş olduğu yer Ağır Ceza Mahkemesidir.

Yukarıda da belirtildiği gibi suçun nitelikli halleri veya daha az cezayı gerektiren hallerin tespit edilmesi ceza hukuku açısından oldukça önemlidir. Buna bağlı olarak kasten öldürme suçlarında gerek soruşturma aşamasında gerekse kovuşturma aşamasında davanın konusunda uzman bir Ağır ceza avukatı vasıtasıyla yürütülmesi kişilerin yararına olacaktır. Bu konuda Sakarya Ağır Ceza avukatı ya da Adapazarı Ağır Ceza avukatı olarak uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

İş Kazaları

İş kazaları çalışma hayatı boyunca her çalışanın karşılaşabileceği ve ağır sonuçlar doğurabilecek durumlardır. Çalışanın gerekli özeni göstermemesinden dolayı iş kazaları kaynaklanabileceği gibi; iş verenin iş sahası içinde gerekli önlem ve güvenlik tedbirlerini almamasından da kaynaklanabilir. Ayrıca bir çok zaman iş kazaları çalışanın tecrübe yetersizliğine de dayandırılabilmektedir. Bu nedenle gerek çalışanın gerekse; İş verenin çalışma sırasında “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda” belirtilen usul ve esaslara göre hareket etmeleri gerekmektedir.

Bu yazımızda, iş kazaları, iş kazası nedir? İş kazası nedenleri, iş kazası unsurları ve iş kazası bildirme ile ayrıca; Ölümlü iş kazaları ceza davası hakkında bilgiler verilecektir. İş kazalarına bağlı olarak yürütülen ceza yargılamalarında suçun unsurları, iş verenin kazadan dolayı sorumluluğu veya çalışanın kusur durumları önem arz etmektedir. Bu nedenle iş kazalarına bağlı olarak yürütülen ceza soruşturmalarında veya ceza davalarında yada akabinde görülebilecek tazminat davalarında iş kanuna hakim hukukçu avukat vasıtasıyla davanın yürütülmesi oldukça önemlidir. Sakarya iş kazası avukatı olarak bu konuda büromuzdan destek almanız mümkündür.

is kazalari

İş Kazası Nedir

İş kazası nedir sorusuna genellikle; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu çerçevesinde bir cevap vermek gerekmektedir. Çalışma sırasında meydana gelen kazaların iş kazası olarak kabul edilmesi öncelikle çalışanın sigortalılık durumuna bağlıdır. İş kazaları özetle; çalışanın görevini icra ettiği sırada; Meydana gelen kazada veya kazadan sonra bedenen yada ruhen engelli hale gelmesine sebep veren olaylardır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere meydana gelen kazanın iş kazası olarak kabul edilmesinin en önemli şartı kazanın çalışma anında meydana gelmiş olmasıdır. Buna göre gerek İş Kanunu; gerekse Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre; çalışanın vazife başında olduğunun kabul edildiği durumları belirtmek gerekmektedir.

İŞ KAZASI SAYILAN DURUMLAR

  • Çalışanın asıl iş mahallinden farklı olarak işveren tarafından başka bir yere gönderildiği sırada,
  • Çocuğuna süt vermek için “süt izni” süreleri dâhilinde iş yerinden ayrı kalınan süre içerisinde,
  • Herhangi bir işçi – işveren sözleşmesine bağlı olmaksızın kendi namına çalışan kişilerin mesleklerini icra ettikleri sırada,
  • İşverenin tahsis etmiş olduğu servis aracı ile iş yerine gidiş ve dönüş yapıldığı sırada,

Meydana gelen kazalar sonucu ruhen veya bedenen engelli duruma gelme durumu iş kazası olarak nitelendirilmektedir.

İş Kazası Nedenleri

İş kazası nedenleri oldukça değişiklik göstermektedir. Günümüzde meydana gelen iş kazalarının nedenleri; çalışandan kaynaklı iş kazaları, makine veya teçhizat kaynaklı iş kazaları; çevresel nedenli iş kazaları ve iş verenden kaynaklanan iş kazaları olarak değişiklik göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütünün istatistiksel verilerine göre en sık karşılaşılan iş kazaları nedenleri;

  • Çalışanların fiziksel yapılarına uygun olmayan iş tanımı
  • Görev tanımı dışında iş yapmak
  • Makine ve teçhizatların yetkisiz kişilerce kullanımı
  • Fazla mesai saatleri
  • Dikkatsizlik ve dalgınlık
  • Koruyucu ekipmanların yetersizliği
  • İş disiplini dışında hareket etmek
  • İşe uygun olmayan makine ve aletler
  • İş güvenliği konusunda gerekli uyarı ve eğitimlerin eksikliği

 İş Kazaları Unsurları

Meydana gelen olayın gerek İş Kanunu ve gerekse Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında iş kazası olarak nitelendirilmesinin bir takım şartları mevcuttur. Bunlara genellikle iş kazaları unsurları denilmektedir. İş kazaları unsurlarını belirtmek gerekirse;

  1. Çalışanın 5510 Sayılı Yasa kapsamında sigortalı olması
  2. Kazanın iş kazası sayılan durumlar içerisinde meydana gelmiş olması
  3. Çalışanın meslek hastalığı veya engellilik durumu ile kaza arasında illiyet bağının kurulması
  4. Çalışanın kaza anında veya sonrasında bedensel veya ruhsal olarak engelli hale gelmesi iş kazalarının unsurları olarak kabul edilmektedir.

İŞ KAZALARINDA İŞ VERENİN SORUMLULUĞU

İş kazalarında iş verenin sorumlulukları 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun 4. Maddesinde belirtilmiştir. Buna göre İş veren; “çalışanların işleri ile ilgili olan sağlık konusunda ve iş ile ilgili gerekli güvenliklerini sağlamakla yükümlüdür” iş kazalarında iş verenin sorumluluğu hukuki anlamda “kusura dayalı sorumluluk” olarak kabul edilmektedir. Şöyle ki; 6331 sayılı yasanın 4. Maddesinde belirtilen veya çalışma şekli ve sektöre bağlı olarak; özel kanunlarca belirtilen yükümlülükleri eksiksiz şekilde yerine getiren işverenlerin iş kazası nedeniyle kusura dayalı olarak sorumlu tutulmaları mümkün değildir. İş verenin sorumluluğu kaza mahallinde; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı müfettişlerce yapılan incelemeler sonucu veya devam eden ölümlü iş kazaları ceza davası ile birlikte keşif sonucu tespit edilmesi mümkündür.  

ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARI CEZA DAVASI

Ölümlü iş kazaları ceza davası; iş verenin 6331 sayılı yasanın 4. Maddesine aykırılıktan dolayı oluşturulmaktadır. İş verenin herhangi bir nedene dayalı olarak iş kazasından dolayı sorumlu olduğunun tespit edilmesi halinde; Türk Ceza Kanunun 85. Maddesinde belirtilen “Taksirle Ölüme Neden Olma” suçundan sorumlu tutulmaları mümkündür. Taksirle ölüme neden olma suçu için TCK 85. Maddesinde; iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası” öngörülmüştür.

İŞ KAZASI TAZMİNAT DAVASI

Yukarıda verilen bilgiler ışığında iş Kazası tazminat davası, iş kazası sonucu yaralanan veya engelli hale gelen ya da kazaya nedeniyle ölen kişinin veya yakınlarının; Hukuk Mahkemelerinde açmış oldukları tazminat davasıdır. İş kazası tazminat davası; maddi tazminat veya manevi tazminat olarak açılabileceği gibi her iki şekilde de dava konusu yapılması mümkündür. İş kazası tazminat davası, iş verenin kusur durumuna göre iş veren hakkında açılabileceği gibi; sosyal sigortalar kurumu aleyhine de açılması mümkündür, iş kazası tazminat davaları çoğunlukla devam eden bir ceza yargılamasının bulunması halinde; iş kazası ceza yargılaması sonucuna göre tespit edilecek olan kusur durumunun tespiti yönünden bekletici sorun yapılmaktadır. İş kazaları hakkında yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere; Gerek iş kazası tazminat davaların, gerekse iş kazası ceza davalarının ceza avukatı veya iş kazası avukatı vasıtasıyla yürütülmesi oldukça önemlidir. Sakarya ceza avukatı (Adapazarı ceza avukatı) ve Sakarya iş kazası avukatı (Adapazarı iş kazası avukatı) olarak konusunda uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

Kasten Yaralama Suçu Ve Cezası

Kasten yaralama suçu ve cezası 5237 sayılı TCK’nın 86 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Suçun niteliği itibariyle TCK’nın ikinci kısmında kişilere karşı suçlar ve vücut dokunulmazlığına karşı suçlar başlıkları altında belirtilmiştir. TCK 86/1 maddesinde kasten yaralama suçu ve cezası ile suçun temel şekli tanımlanmıştır. Buna göre; “Bir başkasının vücuduna acı veren ya da kişinin sağlığının bozulmasına veya algılama yeteneğinin bozulmasına” Neden olma kasten yaralama suçu olarak kabul edilmektedir.

TCK 86/2 ve TCK 86/3 maddelerinde ise kasten yaralama suçunun daha ağır cezayı gerektiren halleri sıralanmıştır. Gerek suçun mağdurunda bırakmış olduğu etkiler; Gerekse suçun işlemiş biçimlerine göre; TCK 87/1 ve alt bentlerinde “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu ve cezası” düzenlenmiştir. Kasten yaralama suçu; Suçun mağduru veya faili açısından önemli sonuçlar doğurması mümkün suçlardandır. Özellikle TCK 87 ve alt bentlerinde düzenlenen; Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunda suçun nitelikli ve daha ağır cezayı gerektiren hallerine göre; Fail hakkında 18 yıla kadar hapis cezasına hükmedilmesi mümkündür. Bu nedenle gerek kasten yaralama suçunun faili; Gerekse kasten yaralama suçunun mağduru açısından ceza avukatı vasıtasıyla yürütülmesi önemlidir. Bu konuda Sakarya ceza avukatı ve Adapazarı ceza avukatı olarak uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

KASTEN YARALAMA SUCU VE CEZASI
KASTEN YARALAMA SUÇU VE CEZASI

Basit Yaralama Suçu ve Cezası

Basit yaralama suçu ve cezası genellikle TCK 86/2 maddesinde belirtilen haller için kullanılmaktadır. Buna göre yaralama eylemi “basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde” olması durumunda fail hakkında “dört aydın bir yıla kadar” hapis yada adli para cezası öngörülmüştür. Kasten yaralama suçunun basit hali diğer bir ifade ile basit yaralama suçu genel olarak şikayete bağlı suçlardandır. Ancak TCK 86/3 maddesinde belirtilen hallerde suçun işlenmesi durumunda mağdurun şikayeti aranmamaktadır. Kasten yaralama suçunun;

  • Altsoy, üstsoy, kardeşe, eşe  veya boşanmış olunan eşe karşı işlenmesi
  • Beden – ruh bakımından kendisini savunamayacak halde olan kişilere karşı işlenmesi
  • Kamu görevi nedeniyle
  • Silahla
  • Kamu görevlisinin sahip olduğu yetkiyi kötüye kullanması suretiyle işlenmesi halinde mağdurun şikayet aranmamaktadır. Bu durumda fail hakkında şikayet aranmaksızın gerekli soruşturma ve akabinde kovuşturma yapılmaktadır.

Görüldüğü üzere kasten basit yaralama suçunun nitelikli hallerinin oluşumunda; Ceza hukuku açısından bir takım unsurların birlikte bulunması gerekmektedir. Bu nedenle basit yaralama suçu açısından soruşturma veya kovuşturmanın ceza avukatı tarafından yürütülmesinde fayda vardır.

NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA

Yukarıda da belirtildiği gibi neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama mağdur açısından daha ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Buna bağlı olarak neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunda fail için öngörülen cezai yaptırımlar; TCK 86/2 maddesinde belirtilen basit yaralama suçuna nazaran daha ağırdır. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu için yaralamanın mağdurda bırakmış olduğu etkiye göre farklı cezai müeyyidelerle karşılaşmak mümkündür. Buna göre kasten yaralama eylemi neticesinde mağdurun;

  • Duyularından ya da organlarından herhangi birisinin işlevini sürekli suretle zayıflamasına
  • Konuşmasında zorluğa
  • Yüzde sabit ize
  • Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olunması
  • Gebe kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olunması; Halinde fail hakkında TCK 86/1 maddesinde belirtilen “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası“nın bir kat arttırılacağı belirtilmiştir. (TCK 87/1)

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun nitelikli ve daha ağır cezayı gerektiren bir başka hali ise; TCK 87/2 maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Mağdurun bitkisel hayata girmesine neden olacak şekilde veya iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığı neden olacak şekilde yaralanmasına
  • Duyu ya da organlarından herhangi birsinin işlevinin tamamen yitirilmesine neden olunması halinde
  • Konuşma veya çocuk yapma yeteneğinin kaybolmasına
  • Yüzünde sürekle olarak bir değişikliğe neden olunması halinde fail hakkında verilecek olan ceza iki kat arttırılır. (TCK 87/2)

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunda ayrıca mağdurun vücudunda kemik kırığına veya çıkığına neden olunması halinde söz konusu kırık ve çıkığın hayati fonksiyonlarını etkilemesine göre; Fail hakkında verilecek cezanın yine yarı oranında arttırılacağı belirtilmiştir. (TCK 87/3)

TCK 87/4 maddesinde ise neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan dolayı ölüm olayı meydana gelmiş ise; suçun işleniş biçimlerine göre; sekiz yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.

Kasten Yaralama Suçu

Kasten yaralama suçu ve cezası hakkında yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere; Özellikle neticesi sebebiyle kasten yaralama suçunda fail hakkında öngörülen cezai müeyyideler oldukça fazla olabilmektedir. Bu nedenle kasten yaralama suçuna maruz kalan mağdur veya şüpheli ya da fail hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın konusunda uzman ceza avukatı vasıtasıyla yürütülmesinde fayda vardır. Bu ve benzer konularda; Sakarya ceza avukatı ve Adapazarı ceza avukatı olarak büromuzdan destek almanız mümkündür.

Evlilik Sözleşmesi

Mal rejimi sözleşmesi diğer bir ifade ile evlilik sözleşmesi; Evlilik birlikteliğinin kurulması sırasında evlilik birlikteliği içerisinde ve evliliğin sona erdirilmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Evlilik sözleşmeleri taraflara özellikle evliliğin sona ermesi ile birlikte bir takım hak ve yükümlülükler yükleyen hukuki niteliği olan belgelerdir. Doğurmuş oldukları hukuku sonuçlar itibariyle daha çok mal rejimi sözleşmesi olarak da bilinmektedir. Evlilik sözleşmeleri evlilik birlikteliğinin kurulması sırasında düzenlenebileceği gibi evlilik birlikteliği devam ederken de düzenlenmesi mümkündür. Evlilik birlikteliğinin kurulması sırasında eşler arasında herhangi bir mal rejimi sözleşmesi düzenlenmemiş ise; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunumuzda; Kabul görmüş olan evlilik sözleşmesi yani mal rejimi sözleşmesi yasal mal rejimi olarak kabul edilmektedir.

Eşler evliliğin kurulması sırasında mal ayrılığı rejimi; Mal ortaklığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimi veya edinilmiş mallara katılma rejimini de kabul etmeleri; mümkündür. Ayrıca evlilik birlikteliğinin kurulmasından sonra mevcut mal rejimlerini değiştirme imkanları bulunmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi evlilik sözleşmeleri kişilere bir takım hak ve yükümlülükler yükleyen belgelerdir. Bundan ötürü evlilik sözleşmelerinin aile hukuku avukatı veya boşanma avukatı vasıtasıyla hazırlanmasında fayda vardır. Sakarya aile hukuku avukatı veya; Sakarya boşanma avukatı olarak dilediğiniz zaman konusunda uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

EVLILIK SOZLESMESI

Evlilik Sözleşmesi Türleri

Yukarıda da belirtildiği gibi evlilik sözleşmeleri (mal rejimi sözleşmeleri); Taraflara yüklemiş oldukları hak ve yükümlülüklere göre; mal ayrılığı rejimi; edinilmiş mallara katılma rejimi; paylaşımlı mal ayrılığı rejimi ve mal ortaklığı rejimi olarak ayrı başlıklar altında; düzenlenmiştir.

Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi

2002 yılında değişiklik ile Türk Medeni Kanunumuzda kabul görmüş yasal mal rejimi; Edinilmiş mallara katılma rejimidir Edinilmiş mallara katılma evlilik sözleşmesinde eşlerin evlilik birlikteliği devam ettiği süre içerisinde edinmiş oldukları malların; Evliliğin sona ermesi ile yarı yarıya paylaşmalarına olanak sağlayan evlilik sözleşmesi türüdür. Kural olarak eşler arasında ayrıca bir evlilik sözleşmesi (mal rejimi sözleşmesi) düzenlenmemiş ise; Yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir.

Mal Ayrılığı Rejimi

01.01.2002 tarihinden önce Medeni Kanunumuzda geçeli olan evlilik sözleşmesi (mal rejimi sözleşmesi) mal ayrılığı rejimidir. Mal ayrılığı rejiminde evlilik birlikteliği içerisinde eşlerin kendi kazanımları sonucu elde etmiş oldukları mallar; kişisel mal olduğu kabul edilmektedir. Kişisel mallar evliliğin sona ermesi ile herhangi bir paylaşımı tabi tutulmamaktadır. Ancak kişisel malın ispat edilmesinde; İspat yükü mal sahibi olan eşe aittir.

Mal Ortaklığı Rejimi

Bir başka evlilik sözleşmesi türü ise; Mal ortaklığı rejimidir. Her iki eşin evlilik birlikteliğinden önce; edinmiş oldukları malların; evlilik birlikteliğinin sona ermesi; ile yarı yarıya paylaşımı esas alınan mal rejimi; Mal ortaklığı rejimidir.

Paylaşımlı Mal Ayrılığı Rejimi

Doğurmuş olduğu hukuku sonuçları itibariyle; mal ayrılığı rejimi; ile edinilmiş mallara katılma; rejiminin kısmın de olsa; benimsenmesi sonucu oluşmuş evlilik sözleşmesidir. Evlilik birlikteliğinden önce; eşlerin edinmiş oldukları; mallar üzerindeki; tasarruf yetkilerini kullanmaya devam ettikleri mal rejimi türü; paylaşımlı mal ayrılığı rejimidir. Ayrıca paylaşımlı mal ayrılığı rejiminde söz konusu mallar evlilik birlikteliğinin sona ermesinde ortak paylaşım kapsamında olmaktadır. Bu nedenle paylaşımlı mal ayrılığı rejimi; Mal ayrılığı rejimi; Edinilmiş mallara katılma rejimine oldukça benzemektedir.

EVLİLİK SÖZLEŞMESİ NASIL YAPILIR?

Yukarıda da belirtildiği gibi eşler evlilik birlikteliğinin kurulması sırasında aralarında herhangi bir evlilik sözleşmesi düzenlememiş olmaları halinde 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunumuzda kabul görmüş yasal mal rejimi boşanma halinde geçerli mal rejimi olarak kabul edilmektedir. 01.01.2002 tarihinden sonra yapılan evliliklerde yasal mal rejimi; edinilmiş mallara katılma rejimidir; Eşlerin evliliğin devam ettiği sürece mevcut mal rejimlerini değiştirme hakları mevcuttur. Evlilik sözleşmeleri noterlerde düzenleme şeklinde yapılması mümkündür. Ayrıca; aile avukatı veya boşanma avukatı aracılığı ile; düzenlenmiş olan evlilik sözleşmelerinin yine; noterlerde onaylatılması; ile evlilik sözleşmesi; düzenlenmesi mümkün haldedir. Daha önce de belirtildiği gibi evlilik sözleşmeleri bir çeşit hukuki sözleşme niteliğindedir. Bu nedenle bu tür sözleşmelerin boşanma avukatı veya aile hukuku avukatı vasıtasıyla hazırlanmasında fayda vardır. Sakarya boşanma avukatı veya Adapazarı boşanma avukatı olarak benzer konularda uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

Kiracının Tahliyesi

Konut veya işyerlerinin kiralanması nedeniyle ortaya çıkan çoğunluklu bir uyuşmazlık niteliği taşıyan kiracının tahliyesi kavramının tanımından önce tahliyeye konu olan kiraca ve kiraya veren ilişkisi üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Konut veya iş yerinin kiralanması ve tahliye esasları 6098 sayılı borçlar kanununun 339 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanununun 348, 349 ve 350. Maddelerinde ise kiracının tahliyesi hükümleri yer almaktadır. Kiracının tahliyesi başlıklı yazımızda; başta tahliye nedenleri ve usulleri olmak üzere; tahliye davaları ve kira sözleşmelerinin düzenlenme şekilleri ve hukuki nitelikleri hakkında bilgiler verilecektir. Tahliye nedenlerinin varlığı, kiracının tahliyesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde tahliye davaları borçlar hukuku ve icra hukuku alanında önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bu tür davaların icra avukatı, gayrimenkul avukatı veya borçlar hukukuna hakim hukukçu avukat tarafından yürütülmesinde fayda vardır. Tahliye davaları ile ilgili Sakarya icra avukatı veya Adapazarı icra avukatı olarak büromuzdan her zaman destek almanız mümkündür.

Kiracinin Tahliyesi
KİRACININ TAHLİYESİ

TAHLİYE NEDENLERİ

Tahliye nedenleri borçlar kanunu kapsamında; konut veya iş yeri kiralama sözleşmesinin sona ermesi olarak nitelendirilmektedir. Kiracının tahliyesi işlemlerinin borçlar kanunu dayanılarak yapılması için detayları ileride açıklanacak olan bir yazılı sözleşmeye dayandırılması (kira sözleşmesi) gerekmektedir. Tahliye nedenleri genel olarak kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenleri ve kiralayandan kaynaklanan tahliye nedenleri olarak iki ayrı şekilde mümkündür. Günümüzde sıkça karşılaşılan tahliye nedenleri ve uygulamaları aşağıda sıralı halde açıklanmıştır.

Kira Sözleşmesi

Kira sözleşmesi tanımı borçlar kanununun 299. Maddesinde tanımlanmıştır. Tanıma göre kira sözleşmesi özetle;

“Kiraya verenin, kiralanan şeyin kullanılmasını ya da kullanma ile birlikte ondan yararlanmasını düzenleyen, kiracının buna karşılık kararlaştırmış oldukları kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmelerdir”

Kira sözleşmelerinde aksi belirtilmedikçe taşınmazların kiralama süresi bir yıl olarak öngörülmüştür.

Kiraya Verenden Kaynaklanan Tahliye Nedenleri

Kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenleri borçlar kanunun 350 ve 351. Maddelerinde düzenlenmiştir. Genel olarak kiracının herhangi bir kusur ve ihmaline dayanmayan tamamen kiraya verenden kaynaklanan nedenlerden dolayı gerçekleştirilmesi mümkün tahliye nedenleridir. Kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenleri “ihtiyaç nedeniyle tahliye” ve “yeni malik tahliye” olarak iki ayrı başlık altında düzenlenmiştir. Her iki durum da kiracının tahliyesi nedenleri olarak kabul edilmektedir.

İhtiyaç Nedeniyle Tahliye

İhtiyaç nedeniyle tahliye kiraya verenden kaynaklanan sebepler başlığı altında 6098 sayılı yasanın 350. Maddesinde düzenlenmiştir. Yasa metninde belirtilen ihtiyaç olarak kabul gören durumlar;

  • Kiraya verilen konut veya işyerini kiralayanının kendisi veya eşi ya da alt veya üst soyları ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin şahsi kullanımı nedeniyle kiracının tahliyesi
  • Kiralanan konut ya da iş yerinin yeniden inşası veya kapsamlı onarımı ve değiştirilmesi gereken kısımları nedeniyle kiracının tahliyesi

Yukarıda belirtilen ve ihtiyaç nedenlerine dayalı tahliye durumlarında; kiralayan belirli bir süre itibariyle kiralanan yerler için bu sürenin bitiminde; herhangi bir süre öngörülmeksizin kiralanan konut veya iş yerleri için genel hükümlere göre belirli olan fesih döneminde taşınmazın tahliyesini talep edebilmektedir.

Yeni Malik Tahliye

Yeni malik tahliye; başka bir kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenidir. Kiralanan konut ya da iş yerini sonradan satın alan kişi tahliye nedeni olarak 350. Maddede belirtilen ihtiyaç nedenleriyle tahliye edilmesi gerekçesine dayandırması mümkündür. Yeni malik tahliyede taşınmazı edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde keyfiyeti kiracıya bildirmekle yükümlüdür. Yeni malikin durumu kiracıya bildirmesini izleyen altı ay sonunda tahliye talebinde bulunabilmektedir.

Kiracıdan Kaynaklanan Tahliye Nedenleri

Kiracıdan kaynaklanan tahliye sebepleri borçlar kanununun 352. Maddesinde düzenlenmiştir. Temerrüt nedeniyle tahliye, sözleşmenin sona ermesi nedeniyle tahliye ve kiracının birlikte yaşadığı eşinin aynı il, ilçe ve şehir merkezi içinde bulunan oturulmaya elverişli konutunun bulunması halinde kiracıdan kaynaklanan tahliye sebepleri söz konusu olabilmektedir.

Temerrüt Nedeniyle Tahliye

(Kiranın Ödenmemesi Nedeniyle Tahliye)

Temerrüt nedeniyle tahliye, kiracının sözleşmede belirtilen kira bedelini düzenli ödememesi veya hiç ödememesi kaynaklı gerçekleşmektedir. Bir yıl ve daha az süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha fazla süreli kira sözleşmelerinde ise; bir kira yılı veya daha fazla süre ile kira bedelini ödememesi temerrüt nedeniyle tahliye nedenidir.

Taahhütname Gereği Tahliye

Bir başka kiracıdan kaynaklanan tahliye nedeni taahhütname gereği tahliyedir. Kiralayan; kiralanan taşınması belli bir süre içinde boşaltmayı taahhüt ettiği halde belirtilen tarihte konut veya iş yerini boşaltmaması taahhütname gereği tahliye nedenidir. Uygulamada daha çok kira sözleşmesinin bitimi nedeniyle tahliye olarak da tabir edilmektedir.

Özenle Kullanma ve Komşulara Saygı Gösterme Yükümlülüğünün ihlali nedeniyle tahliye

Kiracı, kiralamış olduğu konutu veya iş yerini kullandığı süre zarfı içinde; özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme yükümlülüğü altındadır. Kiracının borçlar kanununun 316. Maddesine aykırı davrandığının kiralayan tarafından tespiti halinde; aykırılığa otuz gün içinde son vermesi yönünde ihtarda bulunması gerekmektedir. Kiracının belirtilen süre içinde özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme yükümlülüğünü yerine getirmemesi kiracıdan kaynaklanan bir başka tahliye nedenidir.

TAHLİYE DAVALARI

Kiraya veren tarafından kiracı aleyhine yukarıda belirtilen sebeplere veya başkaca sebeplere dayandırılarak açılan davalar tahliye davaları olarak anılmaktadır. Bu anlamada tahliye davalarına konu olabilecek taşınmazlar borçlar kanunun 348. Maddesinde belirtilen konut veya işyerleridir. Tahliye davalarının açılmasında yukarıda belirtilen tahliye nedenlerindeki sürelerin ve usullerin eksiksiz yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde davanın reddi yönünde bir karar alınması muhtemeldir.

Tahliye Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Tahliye yukarıda belirtilen tahliye davalarına; Konu olmadan herhangi bir mahkeme ilamına dayandırılmadan talep edilmesi halinde görevli mahkeme icra mahkemeleridir. Sulh Hukuk Mahkemeleri kiracının tahliyesinde görevli mahmedir. Gerek ilamlı bir şekilde cebri icra yöntemi ile tahliye işlemlerinde gerekse tahliye davalarında yetkili mahkeme ise; Davalının yerleşim yeri mahkemeleri veya taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir.

Tahliye Kararından Sonra Taşınmazın Tahliye İşlemleri

Yukarıda belirtilen kira sözleşmesine dayalı olarak açılan; ihtiyaç nedeniyle tahliye, yeni malik tahliye veya kiracıdan kaynaklanan tahliye nedenleri ileri sürülerek açılan bir tahliye davası sonucu kiralayanın lehine bir sonuç verilmesi ve söz konusu kararın kesinleşmesi ile birlikte kiracının mahkeme kararına istinaden taşınmazı tahliye etmesi gerekmektedir. Kiracı taşınması belirtilen süre içerisinde tahliye etmemesi halinde kiraya veren tahliye işleminin icra kanalı (cebri icra) yapılmasını talep edebilmektedir.

Kiracının Tahliyesi

Kiracının tahliyesi, tahliye nedenleri ve tahliye davaları hakkında vermiş olduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı üzere tahliye işlemleri içerisinde bir çok alanda hukuki işlemler içeren dava türleridir. Bunedenle benzeri davaların icra avukatı, gayrimenkul avukatı veya borçlar hukuku avukatı vasıtasıyla yürütülmesi oldukça önemlidir.

Nafaka Davaları

Nafaka davaları, boşanma davaları ile birlikte açılabileceği gibi boşanmanın gerçekleşmesinden sonra da açılması mümkündür. Uygulamada boşanmanın gerçekleşmesinden sonra açılan nafaka davaları genellikle “nafakanın iptali” şeklinde gerçekleşmektedir. Ayrıca nafaka artırılması davası da başka bir nafaka davaları türüdür. Ancak sıklıkla boşanma davaları ile birlikte nafaka da talep edilmektedir. Nafakanın temel amacı; boşanmaya bağlı olarak eşlerden herhangi birisinin gelirinde meydana gelmiş olan olumsuz bir değişikliğin etkisini ortadan kaldırmak veya en aza indirmektir. Ayrıca eşlerin ortak çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması için “iştirak nafakası” öngörülmüştür. Nafakanın amacına göre; Nafaka davaları genellikle yoksulluk nafakası, iştirak nafakası veya tedbir nafakası olarak gerçekleşmektedir. Nafaka davalarına sıklıkla konu olmasa da kardeşlerin veya belirli hısımların birbirlerine karşı açmış oldukları yardım nafakası da başkaca nafaka davalarına konu olan nafaka çeşitlerindendir.

Görüldüğü üzere nafaka davaları nafakanın amacına yönelik olmak üzere çeşitlilik göstermektedir. diğer aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda olduğu gibi nafaka davaları da içerisinde bir çok hukuki işlem barındıran davalardır. Bu nedenle; yoksulluk nafakası davası, iştirak nafakası davası, tedbir nafakası davası ya da yardım nafakası davasının konusunda uzman aile hukuku avukatı veya boşanma avukatı vasıtasıyla yürütülmesi önemlidir. Bu konuda Sakarya aile hukuku avukatı (Sakarya boşanma avukatı) veya Adapazarı aile hukuku avukatı (Adapazarı boşanma avukatı) olarak konusunda uzman avukatlarımızdan her zaman destek almanız mümkündür.

nafaka davalari

NAFAKA ÇEŞİTLERİ

Yukarıda da belirtildiği nafakanın amacına göre nafaka çeşitleri vardır. Nafaka çeşitleri evlilik birlikteliğinin sona ermesine bağlı olarak yoksulluk nafakası, iştirak nafakası veya tedbir nafakası şeklindedir. Ayrıca bir takım hısımların birbirlerine karşı olan yükümlülükleri kapsamında “yardım nafakası” da; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunumuzda düzenlenmiş nafaka çeşitlerindendir.

Yoksulluk Nafakası

Nafaka çeşitleri adı altında düzenlenen ilk nafaka türü 4721 sayılı Türk Medeni Kanunumuzun 175. maddesinde belirtilen yoksulluk nafakasıdır. Yoksulluk; yeme, içme, giyinme eğitim veya barınma gibi kişinin temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumudur. Buna bağlı olarak; Boşanma nedeniyle temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekecek veya hiç yerine getiremeyecek kişiler için düzenlenmiştir. Diğer bir ifade ile yoksulluğa düşecek eşin diğer eşten talep ettiği nafaka çeşidi yoksulluk nafakasıdır. Yoksulluk nafakasında yükümlülük açısından kadın veya erkek ayrımı yapılmamıştır. Yoksulluğa düşecek olan erkek eş kadından veya kadın eş erkekten yoksulluk nafakası talep etme hakkına sahiptir.

İştirak Nafakası

Boşanmaya bağlı olarak doğan bir başka nafaka çeşidi ise iştirak nafakasıdır. Uygulamada sıklıkla çocuk nafakası olarak da bilinmektedir. İsminden de anlaşılacağı üzere; Çocuğun bakım giderleri başta olmak üzere eğitim / öğretim giderlerinin karşılanması için öngörülen nafaka çeşitlerindendir. Kural olarak nafaka davaları kapsamında iştirak nafakası velayet sahibi olan eş tarafından diğer eşe karşı açılmaktadır.

Tedbir Nafakası

Boşanma davası sonuçlanmadan yani boşanma davası devam ederken talep edilen nafaka çeşidi ise tedbir nafakasıdır. Tedbir nafakası boşanma davası açılırken taraflarca talep edilebileceği gibi; Mahkeme hakiminin re’sen karar vermesi gereken durumlardandır. Bu nedenle tedbir nafakası mahkeme hakiminin takdirine bırakılmış bir durumdur.

Yardım Nafakası

Boşanmaya bağlı olarak gerçekleşmesede TMK’da düzenlenmiş bir başka nafaka çeşidi ise yardım nafakasıdır. Genellikle akrabalar arasındaki yardım yükümlülüğüne dayanılarak açılan nafaka davaları türlerindendir.

NAFAKA HESAPLAMA

Yoksulluk nafakası miktarı, iştirak nafakası miktarı, tedbir nafakası miktarı ya da yardım nafakası miktarı için öngörülmüş genel bir kural bulunmamaktadır. Nafaka hesaplama genellikle tarafların ekonomik durumları göz önüne alınarak yapılmaktadır. Genellikle kişinin mevcut malvarlığı veya aylık kazançları dikkate alınarak nafaka hesaplaması yapılmaktadır. Ancak nafaka hesaplama konusunda genellikle bir tarafın olağan üstü zenginleşmesine sebebiyet vermemesine dikkat edilmektedir. Ayrıca nafaka yükümlüsünün de tespit edilen nafaka miktarını ödemekte güçlük çekmemesi nafaka hesaplamasında göz önüne alınan bir başka kriterdir.

NAFAKA DAVALARI

Yukarıda da belirtildiği gibi nafaka davaları genellikle boşanma davası ile birlikte açılmaktadır. Boşanma davası ile nafaka talep edilmesi halinde ayrıca nafaka davasından söz etmek kural olarak mümkün değildir. Ancak özellikle yoksulluk nafakası veya iştirak nafakaları konusunda; nafakanın iptali davası veya nafakanın artırılması davası şeklinde nafaka davaları açılması mümkündür. Nafaka davaları konusunda yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere; özellikle yoksulluk nafakası davası veya iştirak nafakası davasının konusunda uzman boşanma avukatı veya aile hukuku avukatı vasıtasıyla yürütülmesi tarafların menfaatine olacaktır. Nafaka davaları veya benzer diğer uyuşmazlıklarda konusunda uzman Sakarya boşanma avukatı veya Adapazarı boşanma avukatı olarak büromuzdan destek almanız mümkündür.

Ceza Avukatı

Ceza avukatı adı altında gerek 1136 sayılı Avukatlık Kanununda gerekse diğer özel yasalarda ayrıca bir meslek kolu tanımlanmamıştır. Ancak uygulamada daha çok ceza davaları konusunda uzmanlaşmış hukukçular ceza avukatları olarak anılmaktadır. Ayrıca bilindiği üzere suçlar için ön görülen ceza alt ve üst sınırları itibariyle ceza mahkemeleri için Asliye Ceza Mahkemesi ve Ağır Ceza Mahkemesi gibi ayrım yapılmıştır. Hatta zaman zaman suç türlerine göre Ağır Ceza Avukatı veya Asliye Ceza Mahkemesi avukatı gibi tabirlerde kullanılmaktadır. Bizde bu yazımızda Sakarya ceza avukatı olarak konunun daha anlaşılabilir olması açısından “ceza avukatı” tabirini kullanacağız. Ayrıca ceza hukuku nedir? Ceza avukatı nasıl olunur? Ve ceza avukatlarının görevleri? hakkında bilgi sahibi olmanız mümkündür.

ceza

Ceza Hukuku Nedir?

Ceza hukuku nedir? Sorusuna genel bir tanım yapmak gerekirse; “Suç ve cezaları inceleyen hukuk dalıdır” şeklinde tanımlamak mümkündür. Ceza hukuku niteliği itibariyle kamu hukuku kapsamındadır. Kendi arasında da daha çok genel ceza hukuku ve özel ceza hukuku olarak iki ayrı başlık altında incelenmektedir. Genel ceza hukuku daha evrensel bir yapıdadır. Şöyle ki; suçun tanımı, başta olmak üzere suçun unsurları ve ceza hukukuna hakim olan ilkeleri konu edinmektedir. Özel ceza hukuku ise; daha çok ülkelerin temel ceza kanunlarını ifade etmektedir. Örneğin suç olarak tanımlanan bir eylemin nelerden ibaret olduğunun belirtilmesi özel ceza hukuku kapsamındadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere ceza hukukuna hakim bir takım temel ilkeler mevcuttur. Buna göre; ceza hukukunun evrensel ve temel ilkeleri özetle aşağıdaki gibidir.

  • Kanunilik İlkesi
  • Kusur İlkesi
  • Eşitlik İlkesi
  • Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği İlkesi

Kanunilik ilkesi suç ve cezaların kanun ile belirlenmesidir. Buna göre; “Kanunda açıkta suç olarak tanımlanmayan bir eylemden dolayı kimseye ceza verilemez ya da güvenlik tedbiri uygulanamaz.” Ülkemizde de bir çok hürriyeti bağlayıcı ceza veya adli para cezaları 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenlenmiştir. Kusur ilkesi ise; “suç isnadında bulunulan kişinin söz konusu suç isteyerek işlemesidir. Ceza avukatı olma konunda kararlı olan her hukukçunun da bu ilkelere göre hareket etmesi başlıca sorumluluklarındandır.

Ceza Avukatı Nasıl Olunur?

Yukarıda da belirtildiği gibi “ceza avukatı” adı altında ayrıca bir meslek kolu bulunmamaktadır. Bu nedenle ceza avukatı nasıl olunur? sorusuna daha genel bir cevap vermek gerekmektedir. Avukat olabilmek için öncelikle hukuk fakültelerinden mezun olmak gerekmektedir. 4 yıllık yoğun bir hukuk eğitiminden sonra avukat olabilme yolunda önemli bir adım tamamlanmış sayılmaktadır. Elbette ki her hukuk fakültesinden mezun olan kişiler avukatlık mesleğini icra etmeye hak kazanmamaktadır. Mezuniyet sonrası bir takım staj şartlarını da yerine getirilmesi gerekmektedir. Stajın ilk 6 ay adliyelerde; kalan 6 ayı ise baroya kayıtlı avukatın yanında olmak üzere toplam 1 yıldır. Eğitim ve staj şartlarını eksiksiz yerine getiren kişiler avukat olmaya hak kazandıklarını söylemek mümkündür.

Ceza Avukatının Görevleri?

Evrensel bir hukuk kuralı haline gelen “savunma hakkı” esasen ceza avukatının başlıca görevleri arasında yer almaktadır. Şöyle ki; suç isnadına maruz kalan kişileri savunmak ceza avukatının temel görevidir. Ayrıca suçtan zarar gören kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesinde önemli bir yere sahiptirler. Gerek soruşturma aşamasında gerekse kovuşturma aşamasında suç isnadında bulunan kişilerin savunulması veya suçtan zarar gören kişinin mağduriyetlerinin giderilmesinde başlıca görevlidirler. Şüpheli veya sanık vekilliği üstlenilmesi halında müvekkillerine isnat edinilen suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşup oluşmadığı veya yasalarda belirtilen “daha az cezayı gerektiren hallerin” varlığının araştırılması ceza avukatının görevleri arasındadır. Ayrıca yerel mahkemelerce verilen kararların usul veya esasa aykırı olduğunun düşünülmesi halinde üst mahkemelere temyiz veya istinaf başvurusunda bulunan ceza avukatının görevleri arasındadır.

Ağır Ceza Avukatı

Yukarıda da belirtildiği gibi avukatlık mesleğinde Ağır Ceza avukatı veya Asliye Ceza Mahkemesi avukatı gibi ayrıca meslek kolları bulunmamaktadır. Genel olarak; kasten öldürme, yağma, dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, rüşvet, irtikap gibi suçlar Ağır Ceza Mahkemelerinde görülmektedir. Bu suç veya benzer suçlarda uzmanlaşmış kişiler genellikle Ağır Ceza Avukatı olarak tabir edilmektedir.

Ceza hukuku ve ceza avukatlığı konusunda yukarıda verilen kısa bilgilerden de anlaşılacağı üzere; ceza hukukunun temel ilkeleri veya suçun unsurları oldukça karmaşık olabilmektedir. Bu nedenle herhangi bir suç isnadına maruz kalan şüpheli veya sanığın ya da suçun mağdurunun yapılan soruşturma veya kovuşturmalarda ceza hukuku alanında uzmanlaşmış bir ceza avukatından destek almaları oldukça önemli bir yere sahiptir.

Yukarı kaydır
Whatsapp Üzerinden Danışın.