HEMEN ARA: +905309118133

Blog

Sakarya avukat, Sakarya boşanma avukatı, Sakarya ceza avukatı, Sakarya icra avukatı ve Adapazarı avukat, Adapazarı boşanma avukatı

Kiracının Tahliyesi

Konut veya işyerlerinin kiralanması nedeniyle ortaya çıkan çoğunluklu bir uyuşmazlık niteliği taşıyan kiracının tahliyesi kavramının tanımından önce tahliyeye konu olan kiraca ve kiraya veren ilişkisi üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Konut veya iş yerinin kiralanması ve tahliye esasları 6098 sayılı borçlar kanununun 339 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanununun 348, 349 ve 350. Maddelerinde ise kiracının tahliyesi hükümleri yer almaktadır. Kiracının tahliyesi başlıklı yazımızda; başta tahliye nedenleri ve usulleri olmak üzere; tahliye davaları ve kira sözleşmelerinin düzenlenme şekilleri ve hukuki nitelikleri hakkında bilgiler verilecektir. Tahliye nedenlerinin varlığı, kiracının tahliyesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde tahliye davaları borçlar hukuku ve icra hukuku alanında önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle bu tür davaların icra avukatı, gayrimenkul avukatı veya borçlar hukukuna hakim hukukçu avukat tarafından yürütülmesinde fayda vardır. Tahliye davaları ile ilgili Sakarya icra avukatı veya Adapazarı icra avukatı olarak büromuzdan her zaman destek almanız mümkündür.

Kiracinin Tahliyesi
KİRACININ TAHLİYESİ

TAHLİYE NEDENLERİ

Tahliye nedenleri borçlar kanunu kapsamında; konut veya iş yeri kiralama sözleşmesinin sona ermesi olarak nitelendirilmektedir. Kiracının tahliyesi işlemlerinin borçlar kanunu dayanılarak yapılması için detayları ileride açıklanacak olan bir yazılı sözleşmeye dayandırılması (kira sözleşmesi) gerekmektedir. Tahliye nedenleri genel olarak kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenleri ve kiralayandan kaynaklanan tahliye nedenleri olarak iki ayrı şekilde mümkündür. Günümüzde sıkça karşılaşılan tahliye nedenleri ve uygulamaları aşağıda sıralı halde açıklanmıştır.

Kira Sözleşmesi

Kira sözleşmesi tanımı borçlar kanununun 299. Maddesinde tanımlanmıştır. Tanıma göre kira sözleşmesi özetle;

“Kiraya verenin, kiralanan şeyin kullanılmasını ya da kullanma ile birlikte ondan yararlanmasını düzenleyen, kiracının buna karşılık kararlaştırmış oldukları kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmelerdir”

Kira sözleşmelerinde aksi belirtilmedikçe taşınmazların kiralama süresi bir yıl olarak öngörülmüştür.

Kiraya Verenden Kaynaklanan Tahliye Nedenleri

Kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenleri borçlar kanunun 350 ve 351. Maddelerinde düzenlenmiştir. Genel olarak kiracının herhangi bir kusur ve ihmaline dayanmayan tamamen kiraya verenden kaynaklanan nedenlerden dolayı gerçekleştirilmesi mümkün tahliye nedenleridir. Kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenleri “ihtiyaç nedeniyle tahliye” ve “yeni malik tahliye” olarak iki ayrı başlık altında düzenlenmiştir. Her iki durum da kiracının tahliyesi nedenleri olarak kabul edilmektedir.

İhtiyaç Nedeniyle Tahliye

İhtiyaç nedeniyle tahliye kiraya verenden kaynaklanan sebepler başlığı altında 6098 sayılı yasanın 350. Maddesinde düzenlenmiştir. Yasa metninde belirtilen ihtiyaç olarak kabul gören durumlar;

  • Kiraya verilen konut veya işyerini kiralayanının kendisi veya eşi ya da alt veya üst soyları ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin şahsi kullanımı nedeniyle kiracının tahliyesi
  • Kiralanan konut ya da iş yerinin yeniden inşası veya kapsamlı onarımı ve değiştirilmesi gereken kısımları nedeniyle kiracının tahliyesi

Yukarıda belirtilen ve ihtiyaç nedenlerine dayalı tahliye durumlarında; kiralayan belirli bir süre itibariyle kiralanan yerler için bu sürenin bitiminde; herhangi bir süre öngörülmeksizin kiralanan konut veya iş yerleri için genel hükümlere göre belirli olan fesih döneminde taşınmazın tahliyesini talep edebilmektedir.

Yeni Malik Tahliye

Yeni malik tahliye; başka bir kiraya verenden kaynaklanan tahliye nedenidir. Kiralanan konut ya da iş yerini sonradan satın alan kişi tahliye nedeni olarak 350. Maddede belirtilen ihtiyaç nedenleriyle tahliye edilmesi gerekçesine dayandırması mümkündür. Yeni malik tahliyede taşınmazı edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde keyfiyeti kiracıya bildirmekle yükümlüdür. Yeni malikin durumu kiracıya bildirmesini izleyen altı ay sonunda tahliye talebinde bulunabilmektedir.

Kiracıdan Kaynaklanan Tahliye Nedenleri

Kiracıdan kaynaklanan tahliye sebepleri borçlar kanununun 352. Maddesinde düzenlenmiştir. Temerrüt nedeniyle tahliye, sözleşmenin sona ermesi nedeniyle tahliye ve kiracının birlikte yaşadığı eşinin aynı il, ilçe ve şehir merkezi içinde bulunan oturulmaya elverişli konutunun bulunması halinde kiracıdan kaynaklanan tahliye sebepleri söz konusu olabilmektedir.

Temerrüt Nedeniyle Tahliye

(Kiranın Ödenmemesi Nedeniyle Tahliye)

Temerrüt nedeniyle tahliye, kiracının sözleşmede belirtilen kira bedelini düzenli ödememesi veya hiç ödememesi kaynaklı gerçekleşmektedir. Bir yıl ve daha az süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha fazla süreli kira sözleşmelerinde ise; bir kira yılı veya daha fazla süre ile kira bedelini ödememesi temerrüt nedeniyle tahliye nedenidir.

Taahhütname Gereği Tahliye

Bir başka kiracıdan kaynaklanan tahliye nedeni taahhütname gereği tahliyedir. Kiralayan; kiralanan taşınması belli bir süre içinde boşaltmayı taahhüt ettiği halde belirtilen tarihte konut veya iş yerini boşaltmaması taahhütname gereği tahliye nedenidir. Uygulamada daha çok kira sözleşmesinin bitimi nedeniyle tahliye olarak da tabir edilmektedir.

Özenle Kullanma ve Komşulara Saygı Gösterme Yükümlülüğünün ihlali nedeniyle tahliye

Kiracı, kiralamış olduğu konutu veya iş yerini kullandığı süre zarfı içinde; özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme yükümlülüğü altındadır. Kiracının borçlar kanununun 316. Maddesine aykırı davrandığının kiralayan tarafından tespiti halinde; aykırılığa otuz gün içinde son vermesi yönünde ihtarda bulunması gerekmektedir. Kiracının belirtilen süre içinde özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme yükümlülüğünü yerine getirmemesi kiracıdan kaynaklanan bir başka tahliye nedenidir.

TAHLİYE DAVALARI

Kiraya veren tarafından kiracı aleyhine yukarıda belirtilen sebeplere veya başkaca sebeplere dayandırılarak açılan davalar tahliye davaları olarak anılmaktadır. Bu anlamada tahliye davalarına konu olabilecek taşınmazlar borçlar kanunun 348. Maddesinde belirtilen konut veya işyerleridir. Tahliye davalarının açılmasında yukarıda belirtilen tahliye nedenlerindeki sürelerin ve usullerin eksiksiz yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde davanın reddi yönünde bir karar alınması muhtemeldir.

Tahliye Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Tahliye yukarıda belirtilen tahliye davalarına; Konu olmadan herhangi bir mahkeme ilamına dayandırılmadan talep edilmesi halinde görevli mahkeme icra mahkemeleridir. Sulh Hukuk Mahkemeleri kiracının tahliyesinde görevli mahmedir. Gerek ilamlı bir şekilde cebri icra yöntemi ile tahliye işlemlerinde gerekse tahliye davalarında yetkili mahkeme ise; Davalının yerleşim yeri mahkemeleri veya taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir.

Tahliye Kararından Sonra Taşınmazın Tahliye İşlemleri

Yukarıda belirtilen kira sözleşmesine dayalı olarak açılan; ihtiyaç nedeniyle tahliye, yeni malik tahliye veya kiracıdan kaynaklanan tahliye nedenleri ileri sürülerek açılan bir tahliye davası sonucu kiralayanın lehine bir sonuç verilmesi ve söz konusu kararın kesinleşmesi ile birlikte kiracının mahkeme kararına istinaden taşınmazı tahliye etmesi gerekmektedir. Kiracı taşınması belirtilen süre içerisinde tahliye etmemesi halinde kiraya veren tahliye işleminin icra kanalı (cebri icra) yapılmasını talep edebilmektedir.

Kiracının Tahliyesi

Kiracının tahliyesi, tahliye nedenleri ve tahliye davaları hakkında vermiş olduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı üzere tahliye işlemleri içerisinde bir çok alanda hukuki işlemler içeren dava türleridir. Bunedenle benzeri davaların icra avukatı, gayrimenkul avukatı veya borçlar hukuku avukatı vasıtasıyla yürütülmesi oldukça önemlidir.

Nafaka Davaları

Nafaka davaları, boşanma davaları ile birlikte açılabileceği gibi boşanmanın gerçekleşmesinden sonra da açılması mümkündür. Uygulamada boşanmanın gerçekleşmesinden sonra açılan nafaka davaları genellikle “nafakanın iptali” şeklinde gerçekleşmektedir. Ayrıca nafaka artırılması davası da başka bir nafaka davaları türüdür. Ancak sıklıkla boşanma davaları ile birlikte nafaka da talep edilmektedir. Nafakanın temel amacı; boşanmaya bağlı olarak eşlerden herhangi birisinin gelirinde meydana gelmiş olan olumsuz bir değişikliğin etkisini ortadan kaldırmak veya en aza indirmektir. Ayrıca eşlerin ortak çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması için “iştirak nafakası” öngörülmüştür. Nafakanın amacına göre; Nafaka davaları genellikle yoksulluk nafakası, iştirak nafakası veya tedbir nafakası olarak gerçekleşmektedir. Nafaka davalarına sıklıkla konu olmasa da kardeşlerin veya belirli hısımların birbirlerine karşı açmış oldukları yardım nafakası da başkaca nafaka davalarına konu olan nafaka çeşitlerindendir.

Görüldüğü üzere nafaka davaları nafakanın amacına yönelik olmak üzere çeşitlilik göstermektedir. diğer aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda olduğu gibi nafaka davaları da içerisinde bir çok hukuki işlem barındıran davalardır. Bu nedenle; yoksulluk nafakası davası, iştirak nafakası davası, tedbir nafakası davası ya da yardım nafakası davasının konusunda uzman aile hukuku avukatı veya boşanma avukatı vasıtasıyla yürütülmesi önemlidir. Bu konuda Sakarya aile hukuku avukatı (Sakarya boşanma avukatı) veya Adapazarı aile hukuku avukatı (Adapazarı boşanma avukatı) olarak konusunda uzman avukatlarımızdan her zaman destek almanız mümkündür.

nafaka davalari

NAFAKA ÇEŞİTLERİ

Yukarıda da belirtildiği nafakanın amacına göre nafaka çeşitleri vardır. Nafaka çeşitleri evlilik birlikteliğinin sona ermesine bağlı olarak yoksulluk nafakası, iştirak nafakası veya tedbir nafakası şeklindedir. Ayrıca bir takım hısımların birbirlerine karşı olan yükümlülükleri kapsamında “yardım nafakası” da; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunumuzda düzenlenmiş nafaka çeşitlerindendir.

Yoksulluk Nafakası

Nafaka çeşitleri adı altında düzenlenen ilk nafaka türü 4721 sayılı Türk Medeni Kanunumuzun 175. maddesinde belirtilen yoksulluk nafakasıdır. Yoksulluk; yeme, içme, giyinme eğitim veya barınma gibi kişinin temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumudur. Buna bağlı olarak; Boşanma nedeniyle temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekecek veya hiç yerine getiremeyecek kişiler için düzenlenmiştir. Diğer bir ifade ile yoksulluğa düşecek eşin diğer eşten talep ettiği nafaka çeşidi yoksulluk nafakasıdır. Yoksulluk nafakasında yükümlülük açısından kadın veya erkek ayrımı yapılmamıştır. Yoksulluğa düşecek olan erkek eş kadından veya kadın eş erkekten yoksulluk nafakası talep etme hakkına sahiptir.

İştirak Nafakası

Boşanmaya bağlı olarak doğan bir başka nafaka çeşidi ise iştirak nafakasıdır. Uygulamada sıklıkla çocuk nafakası olarak da bilinmektedir. İsminden de anlaşılacağı üzere; Çocuğun bakım giderleri başta olmak üzere eğitim / öğretim giderlerinin karşılanması için öngörülen nafaka çeşitlerindendir. Kural olarak nafaka davaları kapsamında iştirak nafakası velayet sahibi olan eş tarafından diğer eşe karşı açılmaktadır.

Tedbir Nafakası

Boşanma davası sonuçlanmadan yani boşanma davası devam ederken talep edilen nafaka çeşidi ise tedbir nafakasıdır. Tedbir nafakası boşanma davası açılırken taraflarca talep edilebileceği gibi; Mahkeme hakiminin re’sen karar vermesi gereken durumlardandır. Bu nedenle tedbir nafakası mahkeme hakiminin takdirine bırakılmış bir durumdur.

Yardım Nafakası

Boşanmaya bağlı olarak gerçekleşmesede TMK’da düzenlenmiş bir başka nafaka çeşidi ise yardım nafakasıdır. Genellikle akrabalar arasındaki yardım yükümlülüğüne dayanılarak açılan nafaka davaları türlerindendir.

NAFAKA HESAPLAMA

Yoksulluk nafakası miktarı, iştirak nafakası miktarı, tedbir nafakası miktarı ya da yardım nafakası miktarı için öngörülmüş genel bir kural bulunmamaktadır. Nafaka hesaplama genellikle tarafların ekonomik durumları göz önüne alınarak yapılmaktadır. Genellikle kişinin mevcut malvarlığı veya aylık kazançları dikkate alınarak nafaka hesaplaması yapılmaktadır. Ancak nafaka hesaplama konusunda genellikle bir tarafın olağan üstü zenginleşmesine sebebiyet vermemesine dikkat edilmektedir. Ayrıca nafaka yükümlüsünün de tespit edilen nafaka miktarını ödemekte güçlük çekmemesi nafaka hesaplamasında göz önüne alınan bir başka kriterdir.

NAFAKA DAVALARI

Yukarıda da belirtildiği gibi nafaka davaları genellikle boşanma davası ile birlikte açılmaktadır. Boşanma davası ile nafaka talep edilmesi halinde ayrıca nafaka davasından söz etmek kural olarak mümkün değildir. Ancak özellikle yoksulluk nafakası veya iştirak nafakaları konusunda; nafakanın iptali davası veya nafakanın artırılması davası şeklinde nafaka davaları açılması mümkündür. Nafaka davaları konusunda yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere; özellikle yoksulluk nafakası davası veya iştirak nafakası davasının konusunda uzman boşanma avukatı veya aile hukuku avukatı vasıtasıyla yürütülmesi tarafların menfaatine olacaktır. Nafaka davaları veya benzer diğer uyuşmazlıklarda konusunda uzman Sakarya boşanma avukatı veya Adapazarı boşanma avukatı olarak büromuzdan destek almanız mümkündür.

Ceza Avukatı

Ceza avukatı adı altında gerek 1136 sayılı Avukatlık Kanununda gerekse diğer özel yasalarda ayrıca bir meslek kolu tanımlanmamıştır. Ancak uygulamada daha çok ceza davaları konusunda uzmanlaşmış hukukçular ceza avukatları olarak anılmaktadır. Ayrıca bilindiği üzere suçlar için ön görülen ceza alt ve üst sınırları itibariyle ceza mahkemeleri için Asliye Ceza Mahkemesi ve Ağır Ceza Mahkemesi gibi ayrım yapılmıştır. Hatta zaman zaman suç türlerine göre Ağır Ceza Avukatı veya Asliye Ceza Mahkemesi avukatı gibi tabirlerde kullanılmaktadır. Bizde bu yazımızda Sakarya ceza avukatı olarak konunun daha anlaşılabilir olması açısından “ceza avukatı” tabirini kullanacağız. Ayrıca ceza hukuku nedir? Ceza avukatı nasıl olunur? Ve ceza avukatlarının görevleri? hakkında bilgi sahibi olmanız mümkündür.

ceza

Ceza Hukuku Nedir?

Ceza hukuku nedir? Sorusuna genel bir tanım yapmak gerekirse; “Suç ve cezaları inceleyen hukuk dalıdır” şeklinde tanımlamak mümkündür. Ceza hukuku niteliği itibariyle kamu hukuku kapsamındadır. Kendi arasında da daha çok genel ceza hukuku ve özel ceza hukuku olarak iki ayrı başlık altında incelenmektedir. Genel ceza hukuku daha evrensel bir yapıdadır. Şöyle ki; suçun tanımı, başta olmak üzere suçun unsurları ve ceza hukukuna hakim olan ilkeleri konu edinmektedir. Özel ceza hukuku ise; daha çok ülkelerin temel ceza kanunlarını ifade etmektedir. Örneğin suç olarak tanımlanan bir eylemin nelerden ibaret olduğunun belirtilmesi özel ceza hukuku kapsamındadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere ceza hukukuna hakim bir takım temel ilkeler mevcuttur. Buna göre; ceza hukukunun evrensel ve temel ilkeleri özetle aşağıdaki gibidir.

  • Kanunilik İlkesi
  • Kusur İlkesi
  • Eşitlik İlkesi
  • Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği İlkesi

Kanunilik ilkesi suç ve cezaların kanun ile belirlenmesidir. Buna göre; “Kanunda açıkta suç olarak tanımlanmayan bir eylemden dolayı kimseye ceza verilemez ya da güvenlik tedbiri uygulanamaz.” Ülkemizde de bir çok hürriyeti bağlayıcı ceza veya adli para cezaları 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenlenmiştir. Kusur ilkesi ise; “suç isnadında bulunulan kişinin söz konusu suç isteyerek işlemesidir. Ceza avukatı olma konunda kararlı olan her hukukçunun da bu ilkelere göre hareket etmesi başlıca sorumluluklarındandır.

Ceza Avukatı Nasıl Olunur?

Yukarıda da belirtildiği gibi “ceza avukatı” adı altında ayrıca bir meslek kolu bulunmamaktadır. Bu nedenle ceza avukatı nasıl olunur? sorusuna daha genel bir cevap vermek gerekmektedir. Avukat olabilmek için öncelikle hukuk fakültelerinden mezun olmak gerekmektedir. 4 yıllık yoğun bir hukuk eğitiminden sonra avukat olabilme yolunda önemli bir adım tamamlanmış sayılmaktadır. Elbette ki her hukuk fakültesinden mezun olan kişiler avukatlık mesleğini icra etmeye hak kazanmamaktadır. Mezuniyet sonrası bir takım staj şartlarını da yerine getirilmesi gerekmektedir. Stajın ilk 6 ay adliyelerde; kalan 6 ayı ise baroya kayıtlı avukatın yanında olmak üzere toplam 1 yıldır. Eğitim ve staj şartlarını eksiksiz yerine getiren kişiler avukat olmaya hak kazandıklarını söylemek mümkündür.

Ceza Avukatının Görevleri?

Evrensel bir hukuk kuralı haline gelen “savunma hakkı” esasen ceza avukatının başlıca görevleri arasında yer almaktadır. Şöyle ki; suç isnadına maruz kalan kişileri savunmak ceza avukatının temel görevidir. Ayrıca suçtan zarar gören kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesinde önemli bir yere sahiptirler. Gerek soruşturma aşamasında gerekse kovuşturma aşamasında suç isnadında bulunan kişilerin savunulması veya suçtan zarar gören kişinin mağduriyetlerinin giderilmesinde başlıca görevlidirler. Şüpheli veya sanık vekilliği üstlenilmesi halında müvekkillerine isnat edinilen suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşup oluşmadığı veya yasalarda belirtilen “daha az cezayı gerektiren hallerin” varlığının araştırılması ceza avukatının görevleri arasındadır. Ayrıca yerel mahkemelerce verilen kararların usul veya esasa aykırı olduğunun düşünülmesi halinde üst mahkemelere temyiz veya istinaf başvurusunda bulunan ceza avukatının görevleri arasındadır.

Ağır Ceza Avukatı

Yukarıda da belirtildiği gibi avukatlık mesleğinde Ağır Ceza avukatı veya Asliye Ceza Mahkemesi avukatı gibi ayrıca meslek kolları bulunmamaktadır. Genel olarak; kasten öldürme, yağma, dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, rüşvet, irtikap gibi suçlar Ağır Ceza Mahkemelerinde görülmektedir. Bu suç veya benzer suçlarda uzmanlaşmış kişiler genellikle Ağır Ceza Avukatı olarak tabir edilmektedir.

Ceza hukuku ve ceza avukatlığı konusunda yukarıda verilen kısa bilgilerden de anlaşılacağı üzere; ceza hukukunun temel ilkeleri veya suçun unsurları oldukça karmaşık olabilmektedir. Bu nedenle herhangi bir suç isnadına maruz kalan şüpheli veya sanığın ya da suçun mağdurunun yapılan soruşturma veya kovuşturmalarda ceza hukuku alanında uzmanlaşmış bir ceza avukatından destek almaları oldukça önemli bir yere sahiptir.

Hakaret Suçu Ve Cezası

Hakaret; onur kırıcı, küçük düşürücü veya aşağılayıcı şekilde sarf edilen sözler ve hareketlerdir. Bu sözler; sövme, küfretme gibi gerçekleşebileceği gibi kişinin manevi varlıklarına yönelik bir saldırı olarak da gerçekleşebilmektedir. Devlet otoritesi kişinin can ve mal güvenliğini korumakla yükümlü olduğu kadar manevi değerlerinide korumakla yükümlüdür. Bu nedenle temel ceza yasamız 5237 sayı Türk Ceza Kanununda “Şerefe Karşı Suçlar” başlığı altında hakaret suçu ve cezası düzenlenmiştir. Hakaret suçu ile birlikte kişinin haysiyeti, şeref ve saygınlığı koruma altına alınmaya çalışılmıştır. Suçun mağduru veya faili herkes olabilmektedir. Bu nedenle hakaret suçu özgü bir suç değildir. Ancak suçun bazı nitelikli hallerinde örneğin; “görevli memura hakaret” suçunda olduğu gibi mağdur açısından özgü bir suç olarak nitelendirmek mümkün olabilmektedir.

Hakaret suçu genel olarak seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler; suçun daha ağır cezayı gerektiren hallerini oluşturacabileceği gibi; haksız bir fiile dayanan hakaret veya karşılıklı hakaret suçunda olduğu gibi cezada indirim nedeni olabilmektedir. Bu yazımızda hakaret suçu için öngörülen cezalar, suçun unsurları, nitelikli halleri ve hakaret suçunda daha az cezayı gerektiren haller hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Ayrıca günümüzde sıkça karşılaşılan “sosyal medya hakaret” suçları irdelenip bilgi verilecektir. İleride de detaylandırılacağı üzere hakaret suçu ve cezası konusunda ceza avukatından destek alınması gerek suçun mağduru veya şüphelisi/Sanığı açısından önemlidir. Bu konuda sakarya ceza avukatı olarak büromuzdan testek almanız mümkündür.

HAKARET SUCU VE CEZASI
Hakaret Suçu Ve Cezası

Hakaret Suçu Ve Cezası

Fail için belirtilen seçimlik hareketlerin gerçekleşmesine bağlı olarak hakaret suçunda daha ağır cezayı gerektiren halleri veya daha az cezayı gerektiren halleri kapsamında değişiklik gösterebilmektedir. Hakaret suçunun temel şekilde yani TCK 125/1 maddesinde belirtilen hallerde işlenmesi halinde fail için “üç ay ile iki yıl arasında hapis veya adli para cezası” öngörülmüştür.

Nitelikli Hakaret

Suçun nitelikli halleri TCK 125/3 maddesinde sıralanmıştır. Genel olarak aşağıda belirtilen haller nitelikli hakaret suçunu oluşturmaktadır.

  1. Görevli memura görevinden dolayı hakaret
  2. Dini ya da siyasi veya felsefi inanç ve düşüncelerini değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranılması sonucu hakaret
  3. Alenen hakaret
  4. Kişinin hatırasına hakaret suçları nitelikli hal olarak kabul edilmiştir.

Suçun yukarıda belirtilen nitelikli haller kapsamında işlenmesi halinde fail için. TCK 125/1 maddesi uyarınca verilecek olan cezanın altı da bir oranında arttırılacağı öngörülmüştür.

SOSYAL MEDYA HAKARET

Günümüzde hakaret suçunun sıklıkla işlenildiği yerlerin başında sosyal medya gelmektedir. TCK 125. Maddesinde sosyal medya hakaret suçu için ayrıca bir başlık belirtilmemiştir. Ancak TCK 125/2 maddesi ile suçun “yazılı, görsel veya görüntülü bir iletişim aracı vasıtasıyla işlenmesi…” hükmü karşısında; Failin eylemi sosyal medya hakaret suçunu oluşturmaktadır. Sosyal medya hakaret suçu direkt olarak mağduru hedef alarak mesaj yoluyla işlenebileceği gibi; yorum yada paylaşım yoluyla da işlenebilmektedir.

Facebook Hakaret                                 

Günümüzde sık kullanılan sosyal medya platformlarından biriside Facebook’tur. Dolayısıyla sosyal medya hakaret suçu sıklıkla burada işlenmektedir. Facebook başta olmak üzere diğer sosyal medya uygulamaları yapıları itibariyle TCK 125/2 maddesinde belirtilen yazılı, görsel veya görüntülü iletişim aracı konumundadır. Bu nedenle bu uygulamalar üzerinden meydana gelecek bir hakaret facebook hakaret suçu ile birlikte sosyal medya hakaret suçunu oluşturmaktadır.

Whatsapp Hakaret

TCK 125/2 maddesinde belirtilen durumlara örnek teşkil edebilecek başka bir uygulama sıklıkla kullanılan Whatsapp’tır. Whatsapp hakaret suçu TCK 125/2 maddesinde belirtilen tüm özellikleri bünyesinde barındırması sebebiyle gerek yerel mahkeme kararlarında gerekse yüksek mahkeme kararlarında sosyal medya hakaret suçu olarak nitelendirilmektedir.

Sosyal Medya Hakaret Suçu

Sosyal medya hakaret suçu cezası için ayrı bir yasa maddesi düzenlenmemiştir. Bu nedenle gerek facebook hakaret suçu gerekse whatsapp hakaret suçu için TCK 125/2 maddesi cezai müeyyide olarak uygulanmaktadır. Sosyal medya hakaret suçu için TCK 125/1 maddesinde belirtilen “üç ay ile iki yıl arasında hapis ya da adli para cezası” uygulanmaktadır.

GIYAPTA HAKARET

Gıyapta hakaret TCK 125/1 maddesi son cümlesinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu gıyapta hakaret suçunun oluşması için hakaretin en az üç kişi ile ihtilat edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Özetle; failin gıyapta hakaret suçunu işlediği sırada sarf etmiş olduğu sözleri en az üç kişinin işitmiş olması temel şarttır. Gıyapta hakaret suçunun oluşması için ayrıca failin hakaret içerikli sözlerini duyduklarına ilişkin bu kişilerin tanıklık yapmaları gerekmektedir.

Hakaret suçu ve cezası hakkında yukarıda vermiş olduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı üzere; onur kırıcı veya küçük düşürücü sözler TCK 125 maddesi kapsamında hakaret suçunu oluşturması mümkündür. Bu nedenle; Hakarete maruz kalan mağdurun menfaati veya bu yönde hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılan kişiler yönünden benzer davaların ceza avukatı tarafından yürütülmesi oldukça önemlidir. Sakarya ceza avukatı olarak bu konuda uzman kadromuzdan her zaman destek alabirsiniz.

Anlaşmalı Boşanma

Anlaşmalı boşanma konusunda Türk Medeni Kanununda ayrı bir başlık altında düzenleme yapılmamıştır. Ancak uygulamada sıklıkla boşanma davası türleri; anlaşmalı veya çekişmeli boşanma olarak adlandırılmaktadır. Eskiye nazaran günümüzde gerçekleşen bu tür çoğunlukla anlaşmalı boşanma davaları olarak yürütülmektedir. Her ne kadar anlaşmalı olarak tabir edilmiş olsa da bir takım hukuki süreçlere tabi olması, taraflara boşanmak konusunda çeşitli yükümlülükler yüklemesi nedeniyle önem arz eden bir konudur. Bu yazımızda başta anlaşmalı boşanma konusunda detaylı bilgi vereceğimiz gibi ayrıca; boşanma protokolü, anlaşmalı boşanma şartları, anlaşmalı boşanma davasının açılması gibi konularında bilgi vereceğiz.

ANLASMALI BOSANMA

Anlaşmalı Boşanma Nedir

Boşanma konusunda aralarında herhangi bir uyuşmazlığın olmadığı durumlarda geçerlilik kazanmaktadır. Özetle; Evlilik birlikteliğini karşılıklı olarak sonlandırmak isteyen eşlerin, velayet, nafaka ya da boşanma sonrası mal paylaşımı konularında uzlaşma sağlamaları anlamına gelmektedir. Eşler arasında evlilik ile alakalı herhangi bir uyuşmazlığın varlığı halinde boşanma davasının anlaşmalı olarak açılması mümkün değildir.

Anlaşmalı Boşanma Protokolü

Boşanma protokolleri; boşanma davalarında oldukça önemli bir yere sahiptir. Şöyle ki; boşanma davasında görülebilecek olan tüm uyuşmazlıklar bu protokol ile sağlanmaktadır. Bu nedenle gerek boşanma davalarının kısa sürede sonuçlanması, gerekse eşlerin boşanma sonrası haklarının güvence altına alınması açısından anlaşmalı boşanma protokollerinin düzenlenmesi gerekmektedir. Bu protokoller noterler aracılığı ile düzenleme şeklinde veya onaylama şeklinde oluşturulabilmektedir. Boşanma protokolleri içermiş olduğu hukuki bilgiler nedeniyle; boşanma avukatı vasıtasıyla hazırlanması gerekmektedir.

Anlaşmalı Boşanma Şartları

Anlaşmalı boşanma şartları konusunda Türk Medeni Kanunu çerçevesinde bir sıralama yapmak gerekirse özetle;

  1. Evlilik birliğinin en az bir yıl süre ile devam etmiş olması
  2. Boşanma konusunda her iki eşin birlikte dava açması veya bir eşin açmış olduğu boşanma davasını diğer eşin kabul etmesi
  3. Eşler arasında usulünce düzenlenen protokolde belirtilen hususların hâkim huzurunda tekrarlanması
  4. Eşler arasında evlilik birliğine dayalı olarak herhangi bir uyuşmazlığın bulunmaması gerekmektedir.

ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI

Gerek çekişmeli boşanma davalarında gerekse anlaşmalı boşanma davalarında davanın açılması veya duruşmaların yapılması konusunda herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Boşanma davasının açılması konusunda geçerli olan tüm kurallar aynı şekilde içinde geçerlidir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır

Anlaşmalı boşanma davası nasıl açılır konusunda ayrıca bir kural bulunmamaktadır. Genel olarak boşanma davalarında geçeli olan kurallar anlaşmalı boşanma davası içinde geçerlidir. Ancak boşanma davalarında görevli mahkeme ve yetkili mahkemenin tespit edilmesi gerekmektedir.

Anlaşmalı Boşanmada Görevli Mahkeme

Anlaşmalı boşanma davalarında görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Aile mahkemesi daha çok özel mahkeme olarak kabul edildiğinden her adliye bünyesinde aile mahkemesi bulunmamaktadır. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ise  görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

Anlaşmalı Boşanmada Yetkili Mahkeme

Yetkili mahkeme konusunda genel boşanma davalarında geçerli olan kurallar anlaşmalı bir şekilde açılacak olan boşanma davalarında da geçerlidir. Kural olarak boşanma davaları eşlerden herhangi birisinin ikamet ettiği yer mahkemesinde açılabileceği gibi her iki eşin en az altı ay süre ile birlikte ikamet etmiş oldukları yer mahkemesinde de açılabilmektedir. Boşanma davası açılacağı sırada eşlerin yetkili olan mahkemeler haricinde başkaca bir şehirde bulunması halinde bulunduğu yer mahkemelerinden; Yetkili mahkemelere gönderilmek üzere boşanma davası açılabilir.

ANLAŞMALI BOŞANMADA VELAYET

Anlaşmalı boşanmada diğer konularda olduğu gibi çocuğun velayeti konusunda da bir anlaşma sağlanması gerekmektedir. Taraflar çocuğun velayetinin annede veya babada kalması yönünde anlaşmaları mümkündür. Ayrıca ortak velayet konusunda da anlaşma sağlamaları gerekmektedir. Ancak ortak velayet henüz yasalarımızda tam olarak benimsenmemiştir. Bu nedenle mahkeme hâkiminin bu konuda takdir yetkisi önemli bir yere sahiptir.

Anlaşmalı Boşanma davası hakkında yukarıda vermiş olduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı üzere; Anlaşmalı boşanma davaları da bünyesinde birçok hukuki işlem içeren davalardır. Bundan dolayı anlaşmalı boşanma davalarınında konusunda uzman bir boşanma avukatından destek alınmalı oldukça önemlidir. Sakarya boşanma avukatı olarak konusunda uzman kadromuzdan destek almanız mümkündür.

Uyuşturucu Madde Ticareti Suçu ve Cezası

Uyuşturucu madde ticareti suçu ve cezası, uygulamada cezası ve şartları merak edilen suçlardandır. Türk Ceza Kanunu md.188’de düzenlenmiştir. Söz konusu suçun konusu; kokain, eroin, morfin, bazmorfin ya da bonzai ve sair uyuşturucu maddeler ise suçun nitelikli hali işlenmiş olur ve daha ağır cezai yaptırım uygulanır. Bunun haricindeki tüm uyuşturucu maddelerin ticareti suçu ise suçun temel şekliyle cezalandırılır. Uygulamada, uyuşturucu kaçakçılığı suçu olarak da bilinen uyuşturucu madde ticareti suçu, neticesi itibariyle oldukça ağır cezai yaptırımlar gerektiren suç tipidir. Bu nedenle deneyimli ve uzman bir ceza avukatından hukuki destek almak oldukça önemlidir.

Uyuşturucu Madde Ticareti Suçunun Cezası

Uyuşturucu madde ticareti suçu, seçimlik hareketle işlenebilen bir suç olup uyuşturucu madde alma, satma, temin etme, nakletme ve sair eylemlerle işlenir. Uyuşturucu madde ticareti suçu cezası ise şu şekildedir:

  • Uyuşturucu maddeleri ruhsat olmaksızın ya da ruhsata aykırı biçimde imal, ithal veyahut ihraç eden kişi 20 seneden 30 seneye kadar hapis cezası ve yirmi bin güne kadar adli para cezasına çarptırılır.
  • Uyuşturucu maddeleri ruhsata aykırı biçimde veya ruhsatsız bir şekilde ülke içinde satan, başkalarına veren, satışa arz eden, nakleden, satın alan, depolayan, kabul eden, bulunduran kişi 10 seneden az olmamak kaydı ile hapis cezasına ve yirmi bin güne kadar adli para cezasına çarptırılır.
  • Yukarıda ifade edilen hallerde, uyuşturucu maddelerin eroin, sentetik kannabinoid, morfin, kokain ve türevleri olması halinde ceza yarı oranda artırılarak uygulanır.
  • Uyuşturucu madde satma, satışa arz etme, temin etme, sevk etme, nakil etme, satın alma, depolama, bulundurma eylemleri şayet; okul, yurt, kışla, hastane ya da ibadethane gibi eğitim, sosyal, askeri ve tedavi amacıyla toplu bulunulan tesislerde işenirse suçun cezası 15 seneden az olmamak şartı ile süreli hapis ve 30 bin güne kadar adli para cezası uygulanır.
  • Uyuşturucu suçlarının üç ya da daha çok kişi ile beraber işlenirse verilecek ceza yarı oranda artırılır. Suç işleme amacıyla kurula bir örgüt faaliyetinde işlenirse ceza, bir kat artırılarak cezalandırılır.

Uyuşturucu Madde Kullanma Suçu ve Cezası

Uyuşturucu madde kullanma suçu Türk Ceza Kanunu’nun 191. Maddesinde düzenleme alanı bulmuştur. Uyuşturucu maddenin, şahsi kullanım gayesiyle satın alan, uyuşturucu maddeyi kabul eden, kullanma maksadıyla elinde bulunduran ya da herhangi bir biçimde uyuşturucu madde kullanan kişi TCK 191’de düzenlenen uyuşturucu madde kullanma suçunu işlemiş kabul edilir. Bu suç iki farklı biçimde işlenebilir. Uyuşturucu madde kullanma ve uyuşturucu madde kullanma gayesi ile uyuşturucu bulundurma, satın alma veyahut kabul etme şeklinde işlenir.

Uyuşturucu Madde Kullanma Suçu Nasıl İşlenir?

Uyuşturucu veyahut uyarıcı madde kullanma suçu; bir kişinin, uyuşturucu yahut uyarıcı maddeyi, damarına şırınga ederek, ağır ya da burundan alarak veya vücuda herhangi bir şekilde alınarak işlenir. Uyuşturucu maddenin, kişisel ihtiyaçtan fazla oranda bulundurulması, uyuşturucu madde ticareti suçunu meydana getirir.

Uyuşturucu Madde Kullanma Suçunun Cezası

Uyuşturucu maddeyi kullanmak amacıyla satın alan, kabul eden yahut bulunduran kişi 2 yıldan 5 yıla kadar süreli hapis cezasına çarptırılır. Söz konusu suç; okul, yurt, hastane, kışla ya da ibadethane gibi mekanlarda işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranda artırılarak uygulanır.

Uyuşturucu Madde Kullanma Suçunda HAGB ve Adli Para Cezası

İşlenen bir suça mukabil, süreli hapis cezası ile beraber ya da tek başına uygulanabilen bir yaptırım türü olan adli para cezası, uyuşturucu madde kullanma suçu için uygulanabilir değildir. HAGB ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması olup, sanığa verilen cezanın belirli bir denetim süresi zarfında netice doğurmaması, denetim süresi içinde belirli şartların karşılanması halinde ceza kararının herhangi bir netice doğurmayacak biçimde ortadan kaldırılmasına neden olur. Uyuşturucu madde kullanma suçunda gereken şartların mevcut olmasıyla birlikte HAGB kararı verilebilir. Erteleme ise, mahkemece öngörülen cezanın ceza infaz kurumunda infaz edilmesinden koşullu şekilde vazgeçilmesi olup uyuşturucu madde kullanma suçunda erteleme mümkündür.

Uyuşturucu madde kullanma suçu, neticesi itibariyle oldukça ağır cezai müeyyideler gerektiren, bu nedenle hafife alınmaması gereken bir suçtur. Suça ilişkin yargılamada arzu edilen müspet neticenin elde edilmesi adına deneyimli bir avukat ile birlikte hareket edilmesi isabetli olacaktır.

KHK ile İhraç Halinde Göreve Geri Dönme

15 Temmuz darbe girişimi neticesinde OHAL ilan edilerek kanun hükmünde kararnameler yayınlanmıştır. Yayınlanan KHK’lar ile birçok memur, görevinden ihraç edilmiştir. Söz konusu KHK’ların normal KHKlardan farklı olmasının sebebi bu KHK’ların OHAL KHK’sı olmasıdır. Anayasa’nın 120 ve 121. maddesinde dayanılarak çıkarılan KHK’ler ile kamu görevinden ihraçlar yaşanmış ve bu ihraçlar iki yöntemle gerçekleştirilmiştir. Bunlar;

  • KHK EK’li listeyle ihraç,
  • KHK’lara dayanarak ve fakat kurum kararı ile ihraç.

KHK’lara dayanarak ve fakat kurum kararı ile ihraç halinde idari yargı yolu açıktır. Bu noktada, İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 3 – 12 üzere ifade edilen usul kuralları gereği, görevden alma kararını veren kurum veya bakanlığa karşı dava açılabilir. Bu dava, kamu görevlisinin son görev yerindeki İdare Mahkemesinde açılmalıdır. Yani bu gruptaki kişilerin yargı yoluna müracaat hakkı bulunur. Söz konusu kişiler, iç hukukta düzenlenen olağan kanun yollarını tüketmek suretiyle Anayasa Mahkemesi’ne ve akabinde ise Avrupa İnsan Hakları Mahkeme’sine başvurabilir. Bu kişilerin, kendilerini ihraç eden kurumun ya da yargının kararıyla birlikte bir yeni kanuna ya da KHK’ya gereksinim duymaksızın görevlerine dönebilmesi mümkündür. Mahkeme kararı ile haksız ihraç edildiğini ispat edenler, geçmiş tüm özlük hakları ve geleceğe dair haklarını kazanarak mesleğine tekrar dönebilir.

Hukuki anlamda tartışma ve kargaşa bulunan durum ise KHK EK’li liste ile ihraç edilenlerin durumudur. Bu noktada tartışmanın temel sebebi, KHK ile gerçekleştirilen işlemin hukuki niteliğine dairdir. Bu hususa ilişkin geçmişte bir emsal bulunmaması nedeniyle nasıl ilerleneceği belirsiz bir şekilde seyretmektedir. Şüphesiz, zamanla netlik kazanacak ve hukuki sürecin ne şekilde ilerleyeceği belirlenecektir. Fakat bu süreçte hak ve menfaat kaybı yaşamamak adına deneyimli ve uzman bir avukat ile iletişim sağlamak ve sürece ilişkin bilgi alarak işlemleri başlatmak önemlidir. Bilhassa, AİHM’e müracaatların kabul edilebilmesi açısından usuli işlemlerin özenle tamamlanması ve hatalı işlemlerden kaçınmak adına avukat yardımı alınması mühimdir. Sürecin bir an evvel avukat nezaretinde başlatılması ve takip edilmesi, hak kaybının telafisi mümkün olmayan boyuta ulaşmasına mani olacaktır.

Kamulaştırma Sonucunda Tazminat

İdarelerin, kişilere ait özel mülkiyetlerde var olan taşınmazları, kamusal gereksinimlerin mecbur kıldığı ölçüde, farklı hukuki işlemlere konu etme hakkı bulunur. Söz gelimi; İmar Kanunu’nun 18. Maddesinde ifade edilen uygulama, özel mülkiyette var olan taşınmazlara, hukuki yollar ile gerçekleştirilen müdahale şekillerinden birisidir. İdare bu işlemi ile, kamu yararı maksadıyla mülkiyet hakkının kullanımına ilişkin bir sınırlama getirmektedir. İdare, kişilere ait özel mülkiyetlerdeki taşınmazlara hukuki olmayan yollar ile müdahale ederse, kamulaştırmasız el atma gündeme gelir. Bu tür bir durumda kamulaştırma sonucu tazminat söz konusu olur.

İdare, gerçekleştireceği işlemleri hukuka uygunluk ilkesine bağlı kalarak gerçekleştirmekle yükümlüdür. Ancak kamulaştırmasız el atma halinde hukuka uygunluk değil hukuk dışı yollar mevcuttur. Kişi, idarenin bu tür bir müdahalesi söz konusu olduğunda yani kamulaştırmasız el atma halinde tazminat talepli dava açarak zararının tazmin edilmesini isteyebilir.

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat talebi uygulamada sıkça görülen durumlar arasında yer alır. Yukarıda izah edildiği üzere idarenin kamulaştırmasız el atma işlemi halinde tazminat davası açmak için mahkemeye müracaat etmek ve zararın tazmin edilmesini talep etmek gerekir. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasına bakmakla görevli mahkeme İdare Mahkemesidir. Söz konusu davada yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davası Öncesinde İdareye Başvuru Şart Mıdır?

Hukuki el atma sebebiyle tazminat davası açarak mevcut zararının yargı eli ile giderilmesini talep eden kişilerin öncelikle idareye başvurması gibi bir mecburiyeti yoktur. Zira bu tür bir davada, dava açmadan önce idareye başvuru ve uzlaşma görüşmesi şartı bulunmaz. Kişi, idareye başvurmadan ve herhangi bir uzlaşma görüşmesi gerçekleştirmeden kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açma hakkına sahiptir. İdare Hukuku’nun oldukça geniş ve kapsamlı bir hukuk dalı olması sebebiyle bu tür davalarda hatalı veya ihmali işlemler sebebiyle hak kaybı yaşamamak adına liyakat sahibi bir İdare Avukatı ile iletişim sağlayarak süreç hakkında bilgi almasında yarar vardır.

Yukarı kaydır
Whatsapp Üzerinden Danışın.